21 Aralık 2010 Salı

Ulan Arda !

2 yorum


Evvela şunu söyleyeyim o saçma sapan programı izlemedim. Reha Muhtar, Serhat Ulueren bu güne kadar futbol adına şovenizmden başka neler yapmışlar ki ? Hatta Reha Muhtar'ın ne iş yaptığını biri bana izah edebilir mi ? Yorumcu, Yönetici, Spiker, Elitist yazar ? Duyumum forumlarda, galatasaray sözlükte ve diğer sözlüklerde yazılan düzeyde.. Taraftar bu konuda bölünmüş durumda, kimi Arda Turan efendiliğini bozmadı Galatasaraylılık duruşunu bu seviyesiz ithama efendi gibi cevap vererek en iyi şekilde gösterdi derken bir başka gurupsa Arda Turan'ın bu ithama maruz kalmasından büyük üzüntü duydu.. Bazı Galatasaraylılar Metinlerin, büyük kaptan bülentlerin, Şükürlerin pazubandı o lafların altına kalmamalı derken diğer gurup işte o kaptanlık duruşu böyle bir cevabı gerektiriyordu dedi..

Ben ikinci gruptan olduğumu söylemek isterim. Rakip takımın mafya, külhanbeyi bozması "asil başkanlık duruşuna" yakışır sözlerine verilebilecek cevap Galatasaray terbiyesi çerçevesinde "evet başkanım futbolu bıraktık bu işlerle uğraşıyoruz" değil o ithama maruz kaldıktan sonra o ortamı terk etmek ya da o seviyeye yakışır iki çift laf etmekti. Gerçeği tartışılır hangi türk futbolcusunun cesareti yeter ki aziz yıldırım'ın korku imparatorluğu türk futboluna bu derece çökmüşken başkana a iki çift laf etmeye ?

Arda turan daha gencecik bir insan, herşeyden öte kaptanlık gibi ağır bir sorumluluğun gereklerini yerine getirebilecek tecrübeden çok çok uzak.. Bu zamana kadar ki eylemleride zaten bunları teyit ediyor..Hepsinden öte taraftar arasında bir fikir birliğine varılamayıp hala kaptanlığının tartışılması bile başlı başına olumsuz bir referanstır. Hala ondan geçmişteki lider vasıflı kaptanların davranışlarını bekliyoruz, hatta bende duygularıma kapılıyorum ama son anda mantığım bir şeyler fısıldıyor "yapamaz arkadaşım yapamaz." Bu cevabın Galatasaray efendiliği, terbiyesi çerçevesinde verdiğine inanmıyorum. Evet arda gördüğümüz zeki, akıllı, hazırcevap bir insan ama bu zekiliği, akıllılığı hazırcevaplılığı ve sevecenliği bazı zararlıları da etrafına çekiyor.. Emre belözoğlu'nun kankası olması ve ona duyduğu abilik saygısı gibi.. Verdiği cevap belki emre abisine duyduğu saygının bir benzeridir orası tartışılır ama bu cevabı "galatasaraylılık" gibi derin bir düşünce yapısını gözardı etmeyerek verdiğine hiç inanmıyorum. Hatta net söylemem gerekirse olayın korkudan ileri gittiğini düşünüyorum. Aziz Yıldırım bu kadar aptal bir adam değil. Eminim o hitabı bir tilki kurnazlığı ile yapmış, üstünlük ve otorite belirtisi olduğunu herkessten iyi düşünmüştür. bir taraftar olarak ben bunu kabul edemiyorum işte, sindiremiyorum! Yok arkadaş yeni bir bülent gelsin ağzının ortasına yapıştırsın cevabı, şükür gelsin önünde rakip başkanlar ceketlerini iliklesinler diyorum ama çok şey istiyorum onunda farkındayım. Her yerde yazılıyor, çiziliyor söyleniyor. Acaba bu başkan kişisi aynı yakıştırmayı bülent korkmaz'a kullanabilir miydi ? Peki Hasan Şaş olsaydı ? Farzedelim kullandı acaba bülent korkmaz böyle bir ithamı yedirir miydi kendine ? Eşdeğer bir cevap ile dediklerini o başkan kişisine yuttursaydı cesur yürek biz büyük kaptanı galatasaraylılık duruşuna aykırı davrandığı için tartışır mıydık ?

Bu başkan kişisi futbol camiasında tehditleri, hazımsızlıkları, sağa sola köpürmesi ile öyle bir korku imparatorluğu kurmuş ki hiçbir futbolcu restini çekemiyor, iki çift laf edemiyor ölsem fenere gitmem diyen adamlar bir gün sonra herkes fenerbahçeli olacak pozları verebiliyor. Malesef ki arda turanımızda bu tiyatronun bir oyuncusu oldu. Ben olayın kaptanlığın alınmasına kadar gitmesini doğru bulmuyorum. Bu cevabıda yadırgamıyorum. hayalperestliğime yenik düşüp onların gerçeğe dönüşmesini umduğum zamanlar oluyor bazen ama bitti o hayaller artık, geride kaldı.. Türk futbolu korkunun bu derece hasıl olduğu bir ortama dönüştü. Bu gün arda'nın yerinde Sabri, Servet, G.zan, H.Balta, Ayhan ya da hangi yerli futbolcu olursa olsun verebilecekleri cevap bu olacaktı. Neden kaptanlığı alalım ki o zaman ? Hem sonra demiyor muyuz iki üç günlük yabancıyi niye kaptan yapıyoruz kendi evlatlarımız dururken diye ? Lincoln'ün kapı dışarı edildiği sürecin başlangıç safhasının neresi olduğunu iyi biliyoruz.. Gerçek anlamda liderlik ve kaptanlık karizması gibi kavramların Türkiye kolu Hakan Şükür, Bülent Korkmaz gibi futbolcular ile öldü. Hatta itiraf edeyim Hakan Şükür'ü futbolu bıraktıktan sonra günahım kadar sevmedim ve nefret ettim. Ama faal futbolculuğuna baktığımda liderliğinin hakkını vermem lazım. Değil ona, onun ortamında bulunan hiçbir futbolcuya karşıdaki adam kim olursa olsun "ulan" diyemezdi. Acaip bir bütünleyiciliği ve liderliği vardı Şükür'ün.. O yüzden beklentilerimizi kısmamız lazım artık. Bundan sonra bu tarz kaptanlar gelmeyecek ve yetişmeyecek.. Nice futbolcular rakip takımın seviyesiz ithamlarına "ulan" larına sayın başkanım diye pısarak cevap verecek... Korkularımızın esiri olacağız..

30 Kasım 2010 Salı

Galatasaray İdman Yurdu

3 yorum


Her şey böyle mi olacaktı, bu kadar basit ve bu kadar duygusuzca mı sonlanacaktı? Atatürk Hava Alanı'na gelirken iğne atsan yere düşmeyecek; mahşeri bir kalabalık ile karşılanan futbolcularını, teknik adamlarını adeta küfürler ile gönderen bir takım oldu Galatasaray. İlk başta Abdul Kader Keita "çirkef ve sahtekar" yaftaları ile gönderildi. Halbuki hatırlanmadı o sahtekar denen adam bu takıma tek başına alnının teri ile tabir yerinde ise arkasından terler aka aka kaç maç kazandırdı.. Hemde bu takımda yıllar yılı Ayhan Akman gibi bir adam forma giyerken.. Daha sonra Frank Rijkaard'ın imha planı idam fermanını imzalayan bir hükümdar edası ile yönetim tarafından daha sezon başında imzalandı.. Rüyasında dahi görmediği futbolcular transfer edilerek kapı dışarı edildi Surinamlı, şimdi de Elano...

Aslında Elano bu geçmişte açılan iki yapraktan ayrılan bir kısmı temsil ediyor birazda.. Taraftar ona çok sabretti, patlaması için çok bekledi Hagi'den sonra Lincoln ile uzaklardan görünen on numaralı silhüyet Elano'da vücut bulabilirdi belki ; ama Elano karşılığında değil patlamak türkiye'ye geldiğinden beri bir kere bile o ekşimiş yüzünden adam akıllı bir gülümseme göstermedi. Hep bir sıkıntısı, uyumsuzluğu, isteksizliği vardı nerde tırak orda bırak hesabı buraya kadarmış demekki..

Ancak esas sıkıntı Elano'nun geçmişteki başarısızlığı ve başarıları değil, asıl sorun Galatasaray spor kulübünün sportif anlamda "rezalet" şekilde yönetilmesidir. Satılıp satılmamasının doğru olduğunu yada hatalı olduğunu tartışmıyorum sadece Sercan Yıldırım'ın 7-8 milyon euro, volkan şen'in 6 milyon euro, ve anadolu'daki nice yağız delikanlıların piyasasının 5 milyon eurodan açıldığı bir futbol piyasası enflasyonunda Elano için biçilen komik rakama bir şeyler demek istiyorum.. Skandallara nerden başlayabiliriz ki ? Acaba o Rezalet kavramını nasıl açabiliriz ? Dünya çapında bir teknik direktörün "total futbol" gazı ile getirilip kadrosunun bir sene içersinde tarumar edilmesi ve Surinamlı'nın listesindeki bir tek futbolcunun dahi transfer edilmemesi, Keita gibi bir oyuncunun tamami ile medyanın gazına kurban edilip satılması, bu günde yaşanan Elano komedisi bu üç şey dahi yeterli olsa gerek.. Birde çıkan, kulüp menşeyli olması muhtemel dedikodular var ki akılalır şey değil.. Elano'nun 10 milyon eurodan vazgeçtiği söyleniyor.. Hatırladığımız kadarıyla Haldun üstünel döneminde elano yıllık 3.5 milyon euroya transfer edilmişti peki 1.5 sene içersinde 10 milyon euroluk bir alacaktan vazgeçmeyi hangi akıl sağlığı kabul edebiliyor ? Elano gelecekteki alacağından nasıl vazgeçebilir ? Şunu anlıyorum Elano mutsuz ve gitmek istiyordu ancak karın ağrısı neden? Ara transfer döneminin gelmesine bir kaç ayın kaldığı gerçeği ortadayken Elano apar topar satılıyorsa ortada çok açık bir şey var ki yönetimin dedikodusu yapılan 10 milyon euro kadar abartı bir ödemesi olmasa dahi Brezilyalı'nın eline belkide bedava gitmesine sebebiyet verecek büyük bir koz verdiğidir. Nitekim yönetimde hiçbir para kazanmadan 2.9 milyon euroya gitmesini kabul etti ve iş kapandı, bu kadar basit.

Malesef koskoca bir kulübün düşebileceği bundan kötü bir nokta olamaz. Önce avrupanın vasat takımları karşısında alınan utanç verici skorlar, sonra da manisaspor'dan bile daha kötü bir kadro yapısına sahip olan takımın yüzüne tokat gibi çarpan gerçekler.. Taraftarın bu zamana kadar zaten yerli futbolculardan Arda dışında hiçbir umudu yoktu bu gün Elano'da gidince fakirin önünden bir umut ekmeği daha gitmiş oldu. Malesef bu ülkede en ufak bir başarısızlıkta kafanın ilk çevrildiği yerdeki kelleyi almak bu kadar kolay, buzdağının arkasını görmek bu kadar zor olursa; heyecanımıza bu kadar yenik düşüp, aklımızı kullanmaktan bu kadar aciz olursak bizim 2000'lerin ruhuna dönmemiz torunlarımıza anlatılan masallardan daha fazlası olamayacaktır.. Uefa şampiyonluğu apoleti taşıyan takıma sağ bek olarak ali turan'ın layık görülmesi bile başlı başına bir komedidir.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Bizim Alışkanlıklarımız Vardı

0 yorum


Meselemiz, problemlerimiz ne olursa olsun biz daha önceden Beşiktaş'a karşı bir şekilde iyi bir futbol tutturur kazanmasını bilirdik sanki.. bunun izahı futbol kuralları dahilinde değildir nasıl saraçoğlu'nda fb'nin bjk'ye şansı tutuyorsa sami yen'de de bizim beşiktaş'a karşı buna benzer bir üstünlüğümüz vardı. Olimpiyat Stadında Ali Aydın'a yenildiğimiz maçta bile bu derece acizlere oynayan bir takım yoktu. O zamanlarda kötü günler geçiriyorduk ama teslim teslim etmediğimiz ve etmemek için direndiğimiz bir ruhumuz vardı değil mi ?

Dönüp dolaşıp söyleyeceklerim yine aynı yerlere geleceği için sanki bir önceki postların tekrarını yapacağım gibi olacak o yüzden kısa tutmak istiyorum. bu takımın sorunu 442, 352, 451; merkez forvet, kanatlar, ya da teknik taktik izahatlar ile açıklanacak bir sorun değildir. Bu takımın sorunu takımı oluşturan çoğunluğun 3/4'ünün galatasaray gibi bir takımda oynayamayacak yeteneksizlike olmasıdır. Ben beşiktaş'ın maçlarını takip etmiyorum ama birçok beşiktaşlı arkadaşında holosko, nobre gibi oyunculardan yaka silktiğini biliyorum. Düşünün dün sahada oynayan yeteneksizler ordusu bu adamları maçın yıldızı yaptı. Nihat oynasa o bile gol atardı hatta quaresma olsa ali turan'ın kanadına geçtiğinde kesinlikle şov yapardı. Çünkü artık şu belli bu takımın bekleri ligteki 14-15 takımın kanatlarını tutamıyor, orta sahası aynı takımlar karşısında koridor oluyor herşey yabancılardaki keramete ve iyileşecek olan arda'ya bağlı

Böyle takım oyunu olmaz böyle futbol oynanmaz. Bu futbolu ligin kalburüstü bir takımı oynayabilir ama milyonlara oynayan bir futbol takımı oynayamaz. Galatasaray aynı osmanlı'nın son dönemlerindeki çöküşünün bir benzerini yaşıyor ve o "hasta adam" dan herkes bir şeyler koparmasını biliyor.. Rijkaard'a sallayanların dün adnan polat'a sallamalarına şaşırmadım zaten. Biz ve birçok yazar arkadaş daha sezon başında yönetimin rijkaard'a kurduğu tuzağı gördük ve buralardan bir şeyler karaladık ancak tribündeki futbol ulemaları 4-5 maçtan sonra "defol git" rijkaard diyerek nasıl bir taraftar ve futbol bilgisine sahip olduklarını gösterdiler. Gözler bu kadar realiteden uzak şekilde kararmış işte. Şimdide cenaze namazı arifesinde adnan polat istifaya davet ediliyor.. Şimdi mi gördünüz herşeyi ? Masumların kellesini aldıktan sonra mı ? Normal şeyler bunlar, futbol bilincini kaybeden bir taraftar topluluğundan beklenecek davranışlar. Siz haklısınız kardeşler doğrusunuz. Rijkaard, baktın o olmadı polat, o olmadı başka biri ne zaman tutturursan artık.. Neyse daha önceki postlara benzediğini düşünmeye başladım, kesiyorum.

15 Kasım 2010 Pazartesi

Daha Ne Bekliyorduk ?

3 yorum


Dün gerek sıcağı sıcağına bir şeyler yazarken ölçüyü kaçırmamak, gerekse herkesin söyleyeceklerini söyleyeceğim için bir şeyler yazmak istemedim ama insan biraz olsun kafasını toparlayıp sakin bir şekilde yaşanan olayların muhakemesini yapınca gerçekleri daha net görüyor içindekileri dışarıya aktarmayı daha çok istiyor. Sezon başı daha ukrayna'nın dandik takımına elenmeden önce yazdım bir çok galatasaraylı blog yazarı'da dile getirdi "yönetim rijkaard'ı kovdurmak için bir çaba içersine girse bu kadar berbat bir şekilde koca takımı yönetemez" diye.. Malesef dediklerimiz bir bir çıkıyor.. Değil rijkaard geçmişte Cihan, Orhan Ak, Petre vb. gibi vasat futbolcular ile tarihinin en iyi kadrosunu kurmuş fenerbahçe'yi 5-1 ile eze eze yenip şampiyonluğu son 3 haftada kaptıran hagi bile şu an manisaspor'dan daha kat ve kat kötü kalitesiz takıma bir şey yapamıyor.. Dünkü maç ile ilgili fazla konuşmaya gerek yok ondan önceki haftalarda alınan galibiyetlerde takımı bazen pino'nun, bazen kewell'ın, bazen baros'un bazen'de elano'nun oynadığı klas oyun kurtarıyordu ama dün hepsi kötü oynadığı ve yerli rotasyonu en fazla bu kadar yapabileceği için yenilgi kaçınılmaz oldu. Galatasaray'ın ikinci yarıda Elano'nun frikikten çektiği şut dışında pozisyonu yok bu içler acısı bir durum. Ben şahsen takımı yaşım el verdiği ölçüde Tanju, Erhan Önal, Uğur tütüneker dönemlerinden itibaren takip ederim ama Galatasaray şu an istatistikleri doğrularcasına, kapasitesinin doğal bir sonucu olarak tarihinin en kötü durumunu yaşıyor. Bunun şanssızlıkla falan bir alakası yok takımın gücü bu kadar yabancılarda durduğu taktirde şu takımı görüldüğü gibi manisaspor dahi tek bir pozisyon vermeden yenebilir..

Dün bir kere daha dikkat ettim yabancı futbolculara.. özellikle elano en az iki pozisyonda takım arkadaşlarına pas atıp içeriye kendisinden beklenilmeyecek ölçüde seri koşular yaptı pozisyona girebilmek için ancak sabri ve ayhan gibi futbolcuların futbol zekaları bu koşulara yetmediğinden dolayı bu maç kurtaracak koşuları görmek yerine hala yere bakarak topu ya geriye ya da saçma sapan yerlere pas atarak kullandılar. Sabri, Ayhan, Servet Çetin, Serdar Özkan, Ali Turan, Barış Özbek, Mustafa Sarp, Gökhan Zan gibi küme düşme potasındaki bir takımda dahi oynayamayacak futbolcuların uefa kupasını kaldırmış bir takımda kesinlikle ama kesinlikle işi yoktur. Avrupa futbolunu şu aralar çok sıkı takip ediyorum desem yalan olur ama şundan eminim ki geçmişte bizim gibi süpriz yapıp inanılmaz başarılar elde eden bir porto'nun, monaco'nun veya bizimle aynı kategoride olan her hangibir takımın bu derece basiretsiz oynayan yetenek yoksunu futbolcuları yoktur.. İşte o monaco'nun beğenmeyip yolladığı Pino'yu görüyoruz dün onun dışında taraftarın kimseden bir beklentisi yoktu zaten.. İşin tuhafı yeteneksizliğini anlayabilirim ama işi ruhsuzluğa vurup o formayı giymek isteyen binlerce insana küfür edercesine "ben istediğim zaman oynarım, istemediğim zaman oynamam" diyemezsin. O formayı giyiyorsan aklının ucunda milyonların sizleri izlemek için izlemek için yaptığı fedakarlıklar, çektikleri cefayı düşüneceksin.. Bu takımda oynuyorsan ruhsuzluğun ağababasını yapıp yenildiğin bir maç akabinde "heheh taraftar bizi karşılamaya geldi mi?" diyerek şebeklik yapamazsın.. İdeolojilerinden, yeniçeriliklerinden tiksiniyorum ama geçmişe bakıp bir mukayese yaptığımda hakanların, bülentlerin, şaşların forma hırsının 1/10'unu bunlarda görmemek utanç verici...

Sezon başından bu yana reçete belli idi ama yönetim isteyerek ya da istemeyerek bunu yapmak yerine çareyi omzunda "dünyanın en elit teknik direktörleri" apoleti bulunan rijkaard'ı sepetlemekte buldu. Defol git rijkaard diyenler bu takıma hagi bile bir şey yapamıyor nerdesiniz şimdi ? Suç kimdeymiş acaba ? Kafanız o adamın haysiyetini iki paralık edip gönderttikten sonra mı bastı bazı şeylere ? şu an sokaktan hangi galatasaraylıyı çevirirsek çevirelim ya da kime sorarsak soralım herkesin diyeceği şey "paftan adam çıkarsan en az bunlar kadar oynar, bu iğrenç profesyonellerden daha ruhsuz oynayamaz." olurdu. Aynen de böyle. Niye sattık hala anlamıyorum ama bir düşünelim dün servet'in yerine bu hatayı semih kaya yapsa kim kızardı ? Ya da neden hiç kimse haftalardır ekstradan bir kurtarış yapıp maç kazandıramayan ufuk ceylan'a kızmıyor ? Veya kaç haftadır rezil top oynayan Emre çolak'a niye kimse ses çıkaramıyor ? Bizim yaptığımız bu son derece basit muhakemeyi yönetim hala yapamayıp şu takımdan galatasaray'ın kalitesine yakışmayan ruhsuz futbolculara neşteri vurmadıkça gelecek hakkında hiç kimse umutlanmasın. Şu sefil ve basiretsiz kadro ile ilk 8'e girersek yatalım kalkalım dua edelim..

8 Kasım 2010 Pazartesi

Ne Değişecekti ki ?

2 yorum


Rijkaard'ın gidişi Hagi'nin gelişi ile birlikte hagi büyücülüğe soyunup ya da Matrix'te Morpheus'un neo'ya yaptığı gibi bir çip vasıtası ile Mustafa Sarp'a futbolculuğu mu öğretecekti ?

Galatasaray futbol tarihinin görebileceği en otoriter teknik direktör olan ve yeniçeribaşı şükür'ü dahi gözünü kırpmadan kadro dışı bırakabilecek kalli'ye dahi taktiksel dersler vermekten geri kalmayan, futbol dehası profosyenel servet çetin teknik direktör değişikliği ile beraber John Tery'ye mi döneşecekti ?

Kadroda tek alternatifi barış özbek olan ve şu an kapı dışarı bırakılsa türkiye liginde oynayacak takım bulamayan Ayhan Akman orta sahayı mı sırtlayacaktı ?

Kendisinden kat ve kat daha yetenekli olmasına karşın nasıl olduysa halen çözemediğim bir şekilde Serdar Eylik'e tercih edilen ve fizik itibari ile futbolcu olması mucizelere bağlı olan Emre Çolak bir anda canavar mı kesilecekti ?

Sanki hagi gibi ısrarla sol ayağı ile kaleye şut çeken beyinsiz futbolcu namzeti barış özbek artık Lampard gibi şut mu çekecekti ?

Sittin senedir futbol oynamayı beceremeyen ve artık internette çoluk çocuğun maskarası olan sabri sarıoğlu'ndan ne olacaktı ?
.....

uzar gider galatasaray sezon başında yaptığı hataların ağır sonuçlarını çekiyor şu an. Herkesin ağzında sakız ama kesinlikle doğru olan bir teorem var o da "Galatasaraylı yerli futbolcuların süper ligin en kötü futbolcuları olduğu" gerçeği. Mümkün mü katılmamak ? Dün trabzon'un yerlilerinin, Engin Baytar'ın, Egemen'in, Selçuk'un, Ceyhun'un sahadaki galatasaray'ın yerlilerinden üç gömlek üstün futbolcu olması işi bitirdi zaten. Selçuk İnan ile Ayhan Akman'ı, Ceyhun Gülselam ile Mustafa Sarp'ı aynı kefeye koymaya çalışmak bile başlı başına bir komedi.. 4-5 tane yabancının katkısı da bu yerli futbolcu çöplüğünde daha fazla olamaz. Nitekim misimoviç ve elano'nun oyun zekasının 1/10'una dahi sahip olmayan orta saha daha nice elano'ları, misileri göndertir. Düşünün elano gibi bir futbol zekası ne bekler ? oyuncuların akıllıca koşular ile boşluklara kaçmasını, attığı ara toplarına hareketlenmesini, en azından vasatın üstünde bir futbol zekasına sahip olmasını.. Ama bu adamlar dün bir bakıyor bunları yapan tek kişi 2-3 defans oyuncusunu peşine takan juan pablo pino.. Bilhassa elano'nun Kaç ortasının çöpe gittiğini sayamadım.. Daha evvelinde dos santosları, lincoln'leri isteyerek(!) ya da istemeyerek gönderen bu futbol zekası ile dolu zeka küpleri emin olun bu kapasiteleri ile nice elanoları, misileri gönderecektir... Açın bakın gazeteleri kim mustafa sarp'ı yazacak kim elano'ya hatalı pas attı diye sallayacak...Bu adamlar robinho'lara, grafitilere pas atıyorlardı geldikleri yerde şimdi pas attığı adamlar süper çapraz koşulara sahip, müthiş futbol zekaları sarp, ayhan, barış özbek... Peki suçlu onlar mı, onlara oynatmak zorunda kalan teknik direktörler mi yoksa koca galatasaray'a super ligin en berbat yerli futbolcularını layık görüp hiçbir alternatif getirdiği teknik direktörlere hiç bir alternatif sundurmayanlar mı ? İmkansız arkadaş imkansız bu yerli futbolcuların istisnasız tamamı gönderilip yepyeni bir takım oluşturulmadıkça biz o günleri göremeyeceğiz, o güzel günleri göremeyeceğiz..

26 Ekim 2010 Salı

Lorik

0 yorum


Bu kadar cesur bir futbolcunun Rijkaard tarafından tercih edilmemesinin altında bizim dışardan göremediğimiz ancak florya'da dönen bazı gizli kapaklı dolaplar muhakkak vardır. Rijkaard'ın bu kadar cesaretli ve üç tane barış 10 tane sarp kapasitesindeki bir adamı oynatmaması altında teknik ve taktiksel mazeretlerin olduğunu düşünmüyorum bizim bilmediğimiz bir şeyler olmalı. Geçen günlerde Mustafa Yücedağ alınan hiçbir futbolcunun Rijkaard'ın listesinde olmadığını söylemişti. Bu açıklamayı da adnan polat'ın çok öncelerde ntv'de yaptığı "Cana'yı gerets'e danışarak aldık" açıklaması belgeliyordu. Belki onun bu kadar az şans bulması yönetime karşı teknik heyetin gösterdiği bir tepkiydi.. hala bazı şeylerin içi dolmuyor.. Rijkaard gibi bir adam kendisini defalarca ipten alabilecek bir Cana'yı, hollanda biletini almasında büyük pay sahibi olan, kaçak güreşçi sarp'a hatta barış özbek'e neden tercih etmez ? Dolmuyor bu çukurlar.. Masa başından ne sallasak boş.. Sorular uzar gider artık geleceğe bakmak gerek. Bir gün telegol gibi şaplagan bir program dahi olsa rijkaard'ın ya da neeskens'in iki yüzlülerin maskesini düşüreceği ve bu soru işaretlerine cevap vereceği bir yayın yapılmasını bekleyeceğim..

Neill ile birlikte benim gözümde maçın yıldızıdır Cana. Yıllarca fenerbahçe'nin orta sahası, defansı hatta forveti'nin göstermiş olduğu sertlik karşısında tabir yerindeyse pısırık futbolcuların biat etmesi sebebi ile kepaze oluyorduk. 3 gün önce sahada iki tane adam vardı ki cesaretleri uzun yıllar kadıköy'de galatasaraylı bir futbolcuda göremeyeceğimiz türdendi. Karın boşluğuna 5 metreden çekilen şuttan sonra ayağa kalkıp ikinci şutu da kesmek nasıl bir hırstır bunu çözemedim ben. Demek bu futbolcunun her gittiği takımda kaptanlığa yükselmesindeki etken burada yatıyormuş. 30-40 bin kişinin ana avrat sövmesine aldırış etmeden gerekirse rakibin en çirkef futbolcusuna dahi tekmeyi savurmasında yatıyormuş. Elbet tekme kabul edilecek bir şey değil ama bu futbolcunun içindeki hırsın açık bir tezahürü ve yıllarca bizim kadıköy'de görmediğimiz bir arzu.. Rakibin taraftarı karşısında ezilen, korkan futbolculara o kadar alışmışız ki insan bu adamları görünce inanılmaz bir hayranlık duyuyor.. Hagi'nin futbol anlayışında Cana bir vazgeçilmez olacak bundan eminim. Sahada Hagi'nin hırsını yansıtıyor bu deli arnavut..

20 Ekim 2010 Çarşamba

Rijkaard'ı Uğurluyoruz !

0 yorum


Eğer vaktim uyarsa bu çağrıya seve seve katılmak istiyorum. Bu gün haberi aldıktan sonra ne yaptığımın farkında bile değildim, ne kadar kötü olduğumu anlatamam çok sevmişiz ustayı.. Bir şeyler yapmak için şampiyonlar ligi şampiyonu apoleti ile milan'ı, arapların paralarını reddedip buranın yolunu tutmasını hayatım boyunca unutmayacağım bu mütevazi insanın..Gidişinin, adice sabote edilişinin bu kadar koyacağını hiç düşünmezdim.. bu güzel çağrı için fikir beyan eden herkese teşekkür ederim.. Galatasaray Türkiye'dir, tribünde dün terim'e "istifa" deyip, iki gün önce "rijkaard" a siktir çekenler değil ! Adi tezgahlara seyirci kalmamak için ustayı İstanbul'da ki son dakikalarında yalnız bırakmayalım ve galatasaray'ın ne kadar büyük olduğunı ispatlayalım. Ayrıntılar:

Sevinsin Kansızlar !

0 yorum


Sevinsin sporu sağlıklı yaşam için yapmayan profesyonel galatasaray düşmanı kansızlar, göbek atsın hocasını boykot edenler, kahkahalara boğulsun hocasının babası öldüğü gün maymunluk yapanlar, "kına yaksın bu sene hocamızın da son şansı" deyip yaptığı iğrençliği güvensizliğe mal edenler.. Başardınız; kalli ve skibbe'den sonunda Rijkaard'ın da başını yediniz. Çok hemde çok sevinmeniz lazım öyle böyle değil bu sefer başını yediğiniz adam dünyanın en elit teknik direktörlerinden biri, kabarsın koltuklarınız düzeniniz bir kere daha baskın çıktı.Gelmeden önce dünyanın sayılı takımlarını reddedip bir şeyleri başarmak, ispat etmek için çok daha ucuz bir paraya galatasaray'a koşan bir adamı yediniz, adam gibi adamı ! öyle ki hakan şükür gibi futbolcu eskisi, bu düzenin temelini atan bir adamda şu an geri dönmek üzere.. Hadi şimdi sevinme zamanı.. Hadi şimdi oynama zamanı ! Çıkın fener'i de yenin de bir kere daha sıvadığınız hocanızın beş para etmez biri olduğunu herkese ispat edin (!)Yaramıyor bize yaramıyor.. Biz tamamen farklı bir futbol ekolüyüz bitti artık o dönemler. Artık futbolcular önceden bir düşünürken şimdi bini düşünüyor.. Şu an rahmetli derwall gelse bu şebeklerin oyuncağı olurdu.. Tam zamanında gelmiş büyük alman, galatasaray'ın adının umut olduğu zamanlarda.. Yine söylüyorum seni hiç unutmayacağım büyük surinamlı.. Olur ya bir gün fener'e gitsen bile blogumda sağ köşede senin fotoğrafına yer vereceğim.. Her şeye rağmen adamsın usta ! Yolun açık olsun.. O kadar eminim ki gittiğin her yerde bunca şerefsizliğe maruz kalmana rağmen galatasaray'ın büyüklüğünü anlatacaksın.. Hemde seni kovduranları bildiğine rağmen.. O kadar insansın işte.. Çok üzgünüm, terim'in ilk gidişinde dahi bu kadar hüzünlenmemiştim.. O kendince haklı gerekçelerle gitmişti ama burada rijkaard "yalnız ve zavallı bir adam" olarak gitti, kovduruldu.. İçim acıyor...

Galatasaray Tarihi Bunları Yazdı Mı ?

0 yorum

Hatırlıyorum da Lucescu'nun son senesinde takımda kötü bir gidiş vardı. Diyarbakırspor deplasmanında oynanan kötü futbol ve alınan beraberlik, bazı densizlerin çingene ithamlarına varan iğrenç ahkamları; Lucescu korkak futbol oynatması zırvaları, kariyerinde başarı yok ve inter'den de kovuldu gazları ile birleşince zavallı Rumen bir anda istenmeyen adam ilan edilip topun ağzına gelmişti. ancak Özhan Canaydın yönetimi kendisine büyük güven duyarak onu takımda tutmuş, üç kuruşluk tazminatını verip kolay olanı yaparak biletini kesmek yerine "dereyi geçerken at değiştirilmez" sözüne riayet etmişti. Hatta zamanın yöneticilerinden Aziz Üstel, Luce ile sarmaş dolaş gazetecilere poz vermiş " Galatasaray tarihinde sezon ortasında teknik direktör değişikliği göremezsiniz, dereyi geçerken at değiştirilmez Lucescu'ya güveniyoruz" diyerek Lucescu'yu sezon sonuna kadar takımda tutmuşlardı. Ondan sonra yapılan saçmalıklara daha doğrusu sezon sonunda luce'nin gönderilmesine gelmek istemiyorum. Benim için en önemli husus beyefendi özhan canaydın'ın kriz yönetiminde aldığı bu etik kararın galatasaray'a nasıl bir şampiyonluk getirdiğidir. Düşünün ligin bitimine 6-7 hafta kala luce gönderilip yerine başka biri gelseydi o kıt kadro ile üçüncü yıldızın takıldığı efsane şampiyonluk gelebilir miydi ? Hatta beni ilgilendiren asıl nokta o zamanlar aziz üstel'in söylediği "Galatasaray tarihinde sezon bitmeden teknik direktör değişikliği göremezsiniz" sözü idi. Belki o dönemler kapalı kapılar arkasında sezon sonlarına doğru fatih terim ile de görüşülmüştür ancak aziz üstel'in söylediği bu sözler hala kulaklarımda.. Birde şu ana bakıyorum gelecek tam anlamıyla geçmişi tekzip eder olmuş durumda. Sanki apayrı bir takımın tarihinden bahsediyormuş o dönemler Aziz Üstel. Hatta öyle bir tarih ki bu çok öncelerinden derwall'in söylediği "galatasaray'ın olduğu her yerde umut vardır" sözü dahi yalan olmuş durumda.


Birde şimdiye bakalım.. Adnan Polat döneminde sezon ortasında değiştirilen teknik adamlara göz gezdirelim: Kalli yeniçeriler tarafından tahttan indiriliyor, takıma harika futbol oynatan skibbe suçu tartışılır bir maçtan sonra postalanıyor. Baros penaltıyı atsa, sabri garip bir şekilde kıçını kaldıracak dermanı bulup üçüncü golün yenmesine engel olsa kalacak olan skibbe apar topar postalanıyor... İşin daha iğrenci aylar öncesinden üç kuruşluk tazminatını vermekten bile imtina edildiği için istifaya zorlanılarak yardımcıları kovuluyor.. Bu mantık ile bakılırsa skibbe dönemi için yapılan " galatasaray tarihi böyle ağır yenilgileri kabul edemez" sözü geçmişte de değerlendirmeye alınsaydı ne Fatih Terim efsanesi ne de Lucescu efsanesi ortaya çıkardı.. Nitekim fatih terim döneminde de lucescu döneminde de sözümona kabul edilemeyecek ağır yenilgiler alınmıştı. Bu gün takım bir sezonda oynayabileceği en önemli maç olan fenerbahçe maçına çıkacakken teknik direktör Rijkaard sezon ortası dahi bitirilmeden yok ediliyor ve hala alternatifi bulunmuş değil. Hayati maçın başlamasına 3-4 gün kalmış, koca galatasaray'ı kimin yöneteceği belli değil inanılmaz bir durum. Taraftar 4-0 yenilgiye dahi şükreder duruma getirilmiş bu kesinlikle bir rezalettir. Bu adam istenmediği bir ortamda nasıl takıma konsantre olur, kendini sabote eden futbolcuların olduğu bir yapıda sahaya çıkan onbirine nasıl güvenebilir ? Servet'in yapacağı olası bir hatada nasıl art niyet aramaz ? Bu soruların cevabını gayet iyi bir şekilde bilmesi gereken yönetim artık iflah etmeyecek rijkaard yerine " tugay çık kardeşim fenerbahçe maçında takımı sen yönet bizde o vakitte adam gibi bir teknik direktör ile anlaşalım" teklifini nasıl sunamaz ? Bu raddeye gelmiş rijkaard'ın takıma malesef faydalı olamayacağı artık alenen belli.. Galatasaray yönetimi adnan polat döneminde fenerbahçeleştirilmiş duruma gelmiştir. Seneler önce dalga geçtiğimiz şeylerin aynen başımıza geleceğini hiç düşünmezdim.. Sezon ortasında gönderilen teknik direktörler, taraftara sus payı için transfer edilen futbolcular, takım içersindeki derin huzursuzluklar ve çeteleşmeler... Hatta bir itirafta daha bulunalım aziz yıldırım'dan bile daha kötü yönetiliyor şu an galatasaray yönetimi.. En azından aziz yıldırım takım içersinde yabancı futbolculara karşı düşmanlık besleyen çetenin kökünü kazımıştı.. Ancak bizimkiler değil yabancı düşmanlığı; teknik direktörü dahi gönderecek kudrete sahip olan bir güruhu postalamaktan dahi acizler.

edit: bu postu yazarken gittiği haberi açıklandı. Güle güle güzel insan.. Seni hiç unutmayacağım, seni kovduranları bu noktaya getiren kansızları da hiç unutmayacağım !

18 Ekim 2010 Pazartesi

Fazlaydın Bu Ülkeye

3 yorum


Bir şeyler yazacaktım ama sildim; hoşuma gitmedi, içimden gelmedi. Hiçbir arzum yok yazmak içinde. Nasıl olabilir ki dün ruhsuz bir futbol ile mağlup olmuşsun, kale fenerbahçe maçında aykut'a emanet kalmış, Baros büyük ihtimal bu maçta yok ve 4-0'a dahi sevinecek duruma gelmiş bir taraftar profili var... Ne denir, ne yazılır boş boş küfür etmek dışında ? Diyeceğim ufak tefek şeyleri özetlemek istiyorum: Hala ben kendisine güveniyorum ve bu iğrençlikler içersinde en az suçlu olarak kendisini görüyorum.. takımdaki hizipçiler gitmedikçe nice Rijkaard'lar, nice terimler, nice skibbe'ler harcanacaktır.. Bu oyunda en az suçlu olan hala kendisidir. Bir yandan geçen seneki kadrosunun içine edip saçma sapan bir kadro sunan yönetim, diğer yandan bazı kansız futbolcular.. Sahaya sürülen birkaç tane hain olursa ve bu hainleri kadro dışı bırakacak dahi lüksü olmadıkça değil Rijkaard mourinho bile bir şey yapamaz.. Şunu da biliyorum ki kazanılması değil fark yememenin imkansız olduğu fenerbahçe maçı kendisine final maçı olarak sunulacak ve muhtemel farktan sonra hollanda bileti verilecek. Çok üzülüyorum, sen bu ülkeye fazlaydın usta.. Hemde bizim içimizdeki kansızlara, hainlere çok çok fazlaydın... Dün imparator terim diyen; ikinci fatih terim döneminde "terim istifa" diye tempo tutanlara çok fazlaydın, kalli gibi bir adamı dahi yemeyi başarmış futbolcu düzeninin yıkılmaz temelini atan yönetime çok fazlaydın...

8 Ekim 2010 Cuma

Bunak Mıydı Devrimci Mi ?

0 yorum


Rahmetli Derwall'in "Galatasaray'ın olduğu yerde umut hiçbir zaman bitmez."sözününün günün birinde bu kadar kifayetsiz kalacağını hiç düşünmezdim. Ancak biraz etraflıca düşününce ustanın bu sözleri zamanında çim, toprak sahanın yutmuş futbolculara ve o zamanın "ali sami yen" cehenneminin temellerini atan taraftara ithafen söylediğini daha iyi anlıyorum. Eminim o büyük insan dirilse ve taraftarın basiretsizliğini, endüstiriyel futbolun karabasan gibi takıma çöküşünün fotoğrafını görse o sözlerinden dolayı büyük pişmanlık duyardı. Bu gün sahada değil 20 sene 3-4 sene önceki galatasaray bile yok. Hatta tıpkı abilerimizin, büyüklerimizin anlattığı gibi 14 senelik şampiyonluğun gelmediği dönemlerde oynayan "futbol tanımı" sınırları içerisindeki "kötü" futbolculardan eser bile yok. Onlardan kötü oldukları için değil, ruhsuz oldukları için bu durum böyle. Nazmi abi durumu çok güzel özetlemiş son yazısında.

Hocalarının babası vefat ediyor; ancak canla başla mücadele edeceği yerde futbolcular derin bir ruhsuzluk hezeyanı içinde. Ruhsuzluk yaptıkları adam kalli gibi aksi, fatih terim gibi despot olsa bir gerekçeleri olur ama melek gibi adam dışarıdan görülen. Genç bir futbolcusu sakatlanıp hastaneye kaldırıldığında onu gecenin bir köründe ziyaret edecek kadar tevazu sahibi, futbolcularını soyunma odasının kapısında bekleyip teşekkür edecek kadar düşünceli. Mükafat olarak bizimkiler takımı sabote edercesine rezil ve haince bir oyun ortaya koyuyorlar. Bir takımın ya da en basit tabirle lidere bağlı olan bir grubun bir amaç uğruna bu kadar ruhsuzca hareket etmesinin ve eylemde bulunmasının "hainlik" dışında başka bir izahı olamaz. Galatasaray'ın şu anki hali de bundan ibarettir. Dünyanın en elit teknik direktörüne dahi "istemezük" çeken bir futbolcu düzeni galatasaray'da hakimdir ve bu düzenin fenerbahçe karşısında neler yapabileceğini düşündükçe karnıma ağrılar giriyor, canım sıkılıyor.

İşte bu düzen içersinde midemi bulandıran bir örnek: Skibbe'nin kovulduğu kocaelispor maçını bir kere daha anımsayın, yenilen gollerde sabri sarıoğlu'nun o motor takmışçasına koşabilecek kapasiteye sahip sabri sarıoğlu'nun özellikle üçüncü golde nasıl koşmadığını, nasıl masum tabir ile çaresiz kaldığını bir izleyin. Geçen sene Dos Santos'un pas atılmayarak nasıl sindirildiğini, lincoln'ün akbabalara yem edildiğini bir düşünün.. Bu ve diğer emsaller futbolcuya dayalı gücün tartışılmayacak örnekleridir. Takımda gücü ve iktidarı olan bir kaç futbolcu istemediği futbolcuyu postalatacak, hoşlanmadığı teknik direktöre uçak biletini verecek güce sahiptir. Yönetimin seyirci kalmaktan öte bu düzeni destekleyici hamleleri de işin cabası. Tıpkı sezon başında Servet Çetin'in kadro dışı bırakılmaması gibi. Düzenin yıkılmasına dair en ufak bir umudum dahi yok. Değil rijkaard yılların kurdu ununu elemiş, eli maşalı kalli bile bunlara tahamül edemeyip 7-8 hafta kala gemileri yakaraı istifasını verdi ya da kovulma durumuna getirildi.. O bile futbolcuya dayalı olan düzeni yıkmak için aldığı hamlelere destek bulamadı. Necati Ateş'i gönderdi, Sabri Sarıoğlu'nu kadro dışı bıraktı, Şükür'e alternatif olarak Nonda'yı getirdi, Arda'yı şımartmamak adına en iyi maçlarda dahi 60'ıncı dakikadan sonra oyundan aldı.. Şu düzeni yıkmak için çok emek verdi o yüzden kalli'ye bunak diye sallamadan önce lütfen şu yaptıklarını yapmak istediklerini bu günkü fotoğrafı gördükten sonra bir kere daha hatırlayalım.. Kovulmasa belki de galatasaray'ın geleceğini kurtaracaktı şampiyonluk gelmeyecekti belki de ama şu düzen yıkılacaktı, tarihe gömecekti yeniçeriliği !Kapalı kapılar arkasında Hasan Şaş ve Şükür'ün de takımdan uzaklaştırılacağı konuşuyordu ama futbolcu düzeni ve bunu destekleyen yönetim anlayışı yaşlı kurt kalli'yi ezdi ! Çok iyi hatırlıyorum sabri sarıoğlu'nun kadro dışı kaldığı iki üç aylık dönemden sonra çıktığı ilk fenerbahçe maçında "haksızlığa uğradım" minvali açıklamalarını, umarsızlığını, Kalliyi suçlayışını, affedilmesi için yeniçerilerin yaptığı toplantıları, düzenledikleri yemekleri..O yüzden bu düzen değişmeyecektir nice rijkaardlar kurtlara kuşlara parçalandırılacakdır. Ne maçlar sabote edilecektir.. Dediğim gibi maçı düşünmek istemiyorum çünkü bu düzenin varlığı ile beraber maçı düşündükçe facia görüntüleri gözümün önüne geliyor.. Futbolcuya dayalı düzen bu derece kudretini korudukça geleceğe dair hiçbir umudum yok.

1 Ekim 2010 Cuma

Muhasebe Mesleği

0 yorum

Yapmayınız, girmeyiniz, etmeyiniz, bulaşmayın bu mesleğe. dışardan bakıldığında masa başı, salla başı al maaşı gibi bir meslek olarak görülse de özellikle bunun serbest muhasebecilik,mali müşavirlik dalına hiç bulaşmayınız efendim.. illa ben muhasebeci olacağım diyorsanız gidiniz bi şirketin ön muhasebesinde fişleri faturaları giriniz ki bana sorarsanız ona bile yanaşmayınız sonuçta bu muhasebe denen meret her yerde aynıdır. Bunu işin içinde yedi sekiz senedir olan biri olarak söylüyorum..

Muhasebeci olacak "ben muhasebeye aşığım arkadaş hayatımın mesleği, bütün gün parayla pulla uğraşacağım" diyen çok ince fikirli bireyler öncelikli olarak bir tıp fakültesi öğrencisi ile eşdeğerde bir öğrenim süresine tabi olacaklarını bilmelidir. Şöyle ki: 4 senelik iktisat işletme gibi lisans mezuniyetinizin ardından şak diye muhasebeci olamıyorsunuz tabiki. bu uzun maceranızın sadece ufak, devede kulak kalacak kısmı. bundan sonra bağlı bulunduğunuz ilin serbest muhasebe odasına başvurup ilk kaydınız için şu an 950 tl civarında olduğu öngörülen ve size 3 sınav hakkı tanıyan meblağyı odanın hesabına yatırıyorsunuz. kayıt sırasında size bağlı olacağınız muhasebe odası bayıldığınız 950 tl karşısında adresinize sınavla ilgili hiçbir belge göndermiyeceğini ve gelişmeleri internetten takip edeceğinizi söyleyerek ense tıraşınızı görüp sizi tıpış tıpış evinize yolluyor.. haa sanmayın ki size staj başlama sınavı ile ilgili kitaplar verilecek açık öğretimdeki gibi. tabiiki o da yok.. bundan sonra türkiye şartlarındaki sayısal ortalamaları göze alarak bir seçim yapmanız gerekiyor. ya başarı ihtimali daha yüksek olan bir kursa kayıt olup 1000-1500 ytl arasında bir bedel vereceksiniz ya da başarı ihtimali daha düşük olmakla beraber 100 lira civarında bir bedel vererek yaklaşık olarak 2300 sayfalık kitabı hafızlayacaksınız(2 ciltlik meydan larusse diyebilirm). seçimi yaptıktan sonra sınava gireceksiniz. 3 hakkınız var. eğer bu 3 hakta başarılı olamazsınız meslek odası kaydınız siliyor. yeniden kayıt olmak için şimdi 950 tl olan bedelin o zamanın enflasyon durumuna göre tekabül eden ücretini ödeyeceksiniz. haa çook sevdiğiniz muhasebecilik mesleğine erişmek için meslek aşkıyla, şevkle çalışarak sınavı kazandınız. iş burda da bitmiyor. bundan sonra sizi süresi 3 sene olan bir staj süreci bekliyor( birkaç sene öncesine kadar 2 sene idi). odanın belirlediği belli bir süreye kadar mutlaka bi staj yeri bulmalısınız. bulamazsanız game over oluyorsunuz. üniversite mezunlarının dahi tırım tırım iş aradığı bir ortamda odanız hiçbir yükümlülük ve sorumluluk almadan size kısacası ne pok yaparsan yap bi staj yeri bul diyor. neyse onu da buldunuz farz edelim. hadi 3 sene içersinde de çelik gibi bir sinire sahip olup kanunlarla, mükelleflerle uğraşarak stajı tamamladınız. muhasebeci mi oldunuz ? hayır !! bundan sonra da staj bitirme sınavı adı altında bir sınavla karşı karşıya kalıyorsunuz. ve bu sınav staj başlama sınavı gibi test usulü değil yazılı usulü. size tanınan 4 hakkınız var. eğer ki bu 4 hakta başarılı olamazsanız müstakbel meslek odası size 3 sene sonra buluşalım diyip bundan sonraki staj bitirme sınavınızı 3 sene sonraya alıyor yani 2010 yılı içersinde bu sınavı veremezseniz bir sonraki buluşmanız 2013. tamam bütün bunlara gerek kalmadan staj bitirme sınavını da yazılı usulü bitirdiniz. süpersiniz belgenizi aldınız. hemen bir hesap makinesi çıkarıp minimum öğrenim sürenizi hesaplayalım. üniversite'de 4 sene tırım tırım tırmaladınız. sonrasında 3 senelik staj süresi(kalma ihtimallerini saymıyorum) ortalama olarak 7 sene. yani devletimiz size o kadar değer veriyor ki bu pis işe sokmak için sizin sabrınızı, sinirinizi 7 sene test ediyor. evet bir doktorla eşit olarak okutuyor. neyse belgeyi aldınız işiniz bitti mi peki ? hayır !! şap diye dükkan açıpta piyasadaki bütün defterleri toplayacağınızı mı sanıyorsunuz ? kim hiç bilmediği ve mesleğe yeni giren birine aynı standartlar altında defter verip mali yükümlülüğünü devreder. birde odanın bütün muhasebecilerin aynı bedelden defter tutma standartı buna eklenince serbest muhasebe belgesi olan bir muhasebecinin piyasada tutunma şansı ne kadar olabilir ?

İşin içine zorla girmiş, istemeye istemeye sokulmuş biri olmanın etkisinden midir bilmiyorum ama bu yazımı okuyan sevgili genç arkadaşlarım varsa girmeyin bu mesleğe kardeşim dinleyin beni. Abi, kardeş nasihati olarak görün söylediklerimi.. valla yazık, billaha yazık. genç yaşınızda yazık etmeyin kendinize. Şu an bu işin içinden çıkmayı, yeni bir iş uğruna herşeyi sıfırdan alıp ygs'ye dahi hazırlanmayı düşünüyorum.. Lise zamanı kafamda kalan bazı idealleri gerçekleştirmeyi ümit ediyorum, yaş 27 olmuş breeh. nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım...

Servet Çetin Mevzusu

1 yorum


Kadroya alınmadığını gecenin bir körü galatasaraysözlükte hakkında 6 tane entry girilince öğrendim. Net bir şekilde isabet bir karar olmuş ya da kötü bir karar oldu demek şu an yersiz. Nitekim galatasaray'ın Ayhan Akman ile birlikte en çok forma giyen futbolcusu.. Savunma onun yokluğunda nasıl bir performans göstereceğine dair bir testten geçmedi. Karabük maçında büyük ihtimal yerine Gökhan Zan oynayacak ama şundan da eminim ki seçme şansı olsaydı büyük çoğunluğumuz Servet'i seçerdi. Hele hele henüz doksan dakika çıkarmamış Gökhan Zan'ın yerine...Herşeye rağmen ilk fikrim bu noktadan sonra kesilip atılmasının savunmada handikap yaratma ihtimalinin daha fazla olduğu yönünde..

Sezona çok kötü başladı. Özellikle sırp takımı ile oynanan maçta üçüncü sınıf futbolcular karşısında düştüğü komedi durum hala aklımda.. Sonraki maçlarda biraz olsun toparladı ama Rijkaard ile yaşadığı futbol dışı anlaşmazlık had safhaya varmış olacak ki bu gün kadro dışı... Fısıltı gazetesi hafta içerisindeki bir idmanda rijkaard ile ağız dalaşına girdiğini söylüyor ki bu kuvvetli bir ihtimal.. 2009-2010 sezonu itibari ile servet çetin ile rijkaard arasında bir soğuk savaş vardı. Hatta hatırlayalım Servet artık açık sözlülükten öte bir cesaret ile sezon başında "bu sene hocamızın da son şansı, onların da bana ihtiyacı var( onlar kim arkadaş ?) bık bık bık gibi" fütursuzca açıklamalarda bulunuyordu. Bu bir profesyonel futbolcuya yakışmayan açıklama. Nereden buluyor acaba bu cesareti ? O zaman sormazlar mı Servet'e kimsin sen kardeşim futbolcu musun başkan mısın diye ? Adnan Polat neden kendi işini ilgilendiren bu zırvalara seyirci kaldı ? Bir insanın böyle bir açıklamayı yapması için demeçlerine muhattap tarafa sevgi duymaması, saygı beslememesi lazım.. Bu gün takımda rijkaard yerine fatih terim olsaydı yine "hocamızın son şansı" diyebilir miydi acaba servet ya da hiddink ile ilgili milli takım kampında böyle konuşabilir miydi ? Belli ki alternatifsiz içersinde ne pahasına olursa olsun ne söylerse söylesin oynayacağını çok iyi biliyordu..Bir karar alınması gerekiyorsa bu saçma açıklamaları yaptığı gün alınmalıydı ama işte o kısıtlı kadro yapısı.. Yönetim, disiplin timsali yönetim sportif başarıyı "keita'nın satılma gerekçesi olan disiplinden" dahi önde tutarak servet çetin'i takımda tuttu.. Alternatifler transfer edilemediği için mevcut kadro yapısı içersinde Lucas Neill ile birlikte şans buldu fakat dayanma sınırı bu güne kadarmış.. Yokluğu takımı olumsuz yönde etkileyebilir, öyle ya da böyle yavaş yavaş form tutuyordu.. Balta halen kayıp, g. zan ondan kötü, ali turan güvensiz... Tam ritmi yakalarken bu kararın verilmesinin sıkıntı yaratmamasını temenni ediyorum. Keşke bu karar henüz takım olma hüvviyetinin oluşmadığı sezon başında verilseydi de takım ritmini o mevkiide başka bir futbolcu ile bulsaydı.. Gökhan zan bir maç bile doksan dakika oynamadan, ali turan sağ bekte heder olmadan önce radikal bir operasyon yapılsaydı.. Şundan eminim ki bu karar Rijkaard'ın tek başına aldığı bir karar değil, yönetim ile birlikte aldığı karar. Umarım yavaş yavaş ivmenin kazanıldığı haftalarda takımı tekrardan duraklatacak sonuçlar beraberinde gelmez.

edit: Bu arada televizyonda yorumcu olarak görevini ifa eden derin galatasaray'ın kanatları altına alınacaktır, olası bir başarısızlıkta vurun abalıya misali onun üzerinden Rijkaard'a vurulacaktır.

30 Eylül 2010 Perşembe

Nice Senelere Büyük İnsan...

0 yorum

Değil kırk sekiz, elli sekize kadar şu takımda olmanı istiyorum usta. Her şeye rağmen sana güveniyoz hep bizimle kal...

27 Eylül 2010 Pazartesi

26 Eylül 2010 Galatasaray - Belediyespor Maçı

0 yorum


Maç ile ilgili yorumda bulunmak istemiyorum. Zaten diğer arkadaşlar eminim ki maç ile ilgili analizlerini gayet güzel yapmışlardır sadete gelmek istiyorum hemen. Çıkartılan sonuçlara.. Şu açıkça görülmüştür ki Cana, Mustafa Sarp ve Ayhan'dan mücadele yönünden çok daha kuvvetli bir o kadarda güçlüdür. Ha bireysel hatalar yapmıştır ama Mustafa Sarp'ın kameralara yansımayan kaçak dövüşünün Cana'nın dün yaptığı bir kaç bireysel hatadan takıma çok daha fazla zarar verdiğini söylemek gerek. Dün ilk yarı itibari ile öyle ya da böyle buca, antep gibi maçlarda nal toplayan takım beşiktaş'ı son derece akıllı bir oyunla yenen belediyeye top göstermedi. Buraya değinmek lazım.. Bu elbette sadece Cana'ya bağlanacak bir şey değil ama o bölgedeki yapının savaşçı cana ile zirve yaptığı ortada. Nitekim onun ve takım savunmasının başarılı futbolu ile ilk yarı itibari ile galatasaray kalesinde minimum tehlike gördü. Pozisyon almasını, nerede nasıl mücadele edeceğini iyi biliyor Cana. Bu arada dün Bülent Yıldırım'ın ön yargılı tutumu ikinci yarıda Cana'nın kırmızı kart tehlikesi sebebi ile oyundan çıkmasına neden oldu. Allah aşkına cana'nın sarı kart gördüğü pozisyon dikkatle incelensin doğru düzgün dokunmuyor bile rakibe ancak bir kere isminin çıkması ve sert futbol anlayışı yetiyor işte. Galatasaray'ı Cana'nın olduğu maçlarda bekleyecek en büyük tehlike de budur. Hakemlerin ön yargıları..

Serkan kurtuluş muhteşemdi. Bir bek oyuncusu daha ne yapabilir ki ? Asistlerinden çok ikinci yarıda sekseninci dakikaya doğru rakibin ayağından tereyağından kıl çekme sureti ile kaptığı top olağanüstü idi. O müdahaleyi her oyuncu yapamaz ancak neill kapasitesinde defansif özellikleri olan bir oyuncunun yapacağı işti.. Yaser yıldız'ların gönderildiği dönemde onunda gidecek futbolcular arasında ismi geçiyordu ancak oynadığı şu oyun gelecekte yapabilecekleri konusunda insanı çok daha fazla ümitlendiriyor, beklentilerini arttırıyor.

Pino hakkında bir yorumda bulunmak istemiyorum. İyi desen değil, kötü desende değil nitekim ilk golde serkan kurtuluş'a verdiği süper topuk pası bunu teyit ediyor. Hakkında yorum yapmak için biraz daha beklemek gerek.. Misimovic hala kaçak dövüşüyor, ayhan yine bir iyi bir kötü istikrarsız grafiğini devam ettiriyor, milan baros muhteşem, ufuk her geçen gün galatasaray kalesini senelerdir koruyacağını kendine olan güveni ile gözler önüne seriyor, aydın yılmaz aynı hamam aynı tas...

Eğer ilerleyen haftalarda da galatasaray şu ilk yarıdaki futbolu oynarsa sezon başındaki kara bulutları dağıtabilir. ama o ikinci yarıdaki rezalet futbol yine keyifleri kaçırıyor. karnımıza krampları sokturuyor.. Ümit ederim galatasaray Fenerbahçe maçına kadar belediye maçının ilk yarısındaki formunu iki devreye de yaymaya çalışır. Bir istikrar yakalar.. Aksi taktirde benzer futbol kadıköy'de Fenerbahçe'ye karşı oynanırsa ilk yarıda 3-0 öne geçsek bile çizgiden çıkan mucizevi toplara dua etmek dışında yapacağımız bir şey olmaz.

Son sözüm ise taraftarımıza.. Allah aşkına rakip üzerimize akın akın gelirken şu "lay lay lom"a bir son verin ey güzel insanlar ! Galip giderken bir anda "yavşak" fenerbahçe tezahüratına geri dönmek adamların her galatasaray galibiyetini dünya kupası almışçasına sevinmelerine yol açmaktan başka hiçbir şeye yaramıyor şu takıntıyı bırakalım artık, ne oldu bize böyle ? Hakemlerin ve rakip futbolcuların dizlerini titreten ali sami yen cehennemi bu olmamalı...

14 Eylül 2010 Salı

13 Eylül 2010 Galatasaray - Gaziantepspor Maçı Üzerine

0 yorum


Bir şeyler karalamak istemiyordum, ama yine tutamadım kendimi. Takımda değişen hiçbir şey yok. Aynı hamam aynı tas. Sezon başı nasıl bulduysak öyle aldık milli maç arasından sonra da Galatasaray'ı. Ne bir eksik, ne bir fazla. Olumlu olarak söylenecek tek şey Emiliano İnsua'nın Hakan Balta'nın defolarını kapatabilecek yeterlilikte bir oyuncu olması ve Misimoviç'in yarattığı heyecan. Ancak arkasında Ayhan Akman ve Mustafa Sarp olduğu müddetçe de ondan wolfsburg performansı beklemek zor. Nitekim Ayhan ve Sarp'ın yetersizliği sebebi ile o da geriye gelme ihtiyacı hissediyor ve hücumdaki meziyetlerini yeterli ölçüde kullanamıyor.. İlk maç göstermiştir ki Misimovic'in defansif yanı Lincoln kadar dahi değil. lincoln'ün pres yapıp top kazandığı çok maçı hatırlarım. Bu sebepten böyle bir oyuncunun açığını kapatacak iki üç "savaşçı" oyuncunun varlığı bir zaruret bu takımda. Peki o "savaşçılar" ayhan ile sarp olabilir mi ? gaziantep maçında yeterli sinyaller alınmış olsa gerek. Ali sami yen'de bile bu orta saha ile rezalet bir oyun ortaya koyduğumuzu hesap edersek şu ligin en zor deplasmanı fenerbahçe maçında olacakları düşünmek istemiyorum. Evet lig sadece fenerbahçe maçlarından oluşmuyor ama malesef en iyi zamanlarımızda bile bu deplasmanda karşı yakanın takımına inanılmaz boşluklar verip, akılalmaz pozisyonlara sokmuştuk forvetlerini. O sebepten bu yapıda olacakları düşünmek istemiyorum.. Ne ayhan, ne sarp şu takımın oyuncusu değil.. Geçen postlarda da dediğim gibi mevcut yapı içersinde bir seçim yapmak gerekseydi Cana ile Barış özbek'i her halükarda ayhan ile sarp'a tercih ederdim.. Nitekim yetenekleri kısıtlı olmasına karşın barış özbek'in, mustafa sarp'tan defansif anlamda şu takıma daha fazla katkı sunacağına inanıyorum. En azından savaşmaktan yılmaması bile o mevkide oynaması için yeterli sebep. Cana ile ayhan akman kıyasına girmek istemiyorum bile..

Birde Elano Blumer mevzusu var ki anlamanın mümkünatı yok. Geçen sezon yerden yere vurulduğu maçlarda dahi kendisine sabır edilmesi taraftarıydım ama artık sabır sınırlarını zorluyor blumer. Problemi nedir, bunu kendisi dışında hiçkimse bilmiyor. İyi bir ücret alıyor, uyum sorunu gibi bir sorunu yok, koca bir sezonda takımdaki herkesi tanıdı hatta dün "mevkisinde oynamıyor" denilmesine karşın ilk defa brezilya milli takımında oynadığı mevkiiye benzer bir mevkiide de oynadı.. Brezilya ulusal takımının as oyuncusu antetli bir futbolcunun kalitesinden beklenmeyecek ölçüde, ali turan gibi paslar atmasının, ayhan akmanvari şutlar çekmesinin pozisyonu ile bir alakası olamaz. Lucescu ilk geldiği gün uzaktan çok sağlam şutlar çeker, öldürücü paslar atar referansı ile bizi heyecanlandırmıştı ama galatasaray ile çıktığı ilk maç dışında biz o uzaktan şutları göremedik. Elano mutsuz, bazı problemleri var ve kafasında galatasaray'ı bitirmiş.. heyecanını yitirmişse dünyanın en kaliteli futbolcusu da olsa şu takıma katkı sağlayamaz. Kalli döneminde heyecanını yitirmiş Lincoln ile Skibbe zamanında futbol arzusunu geri kazanan Cassio Lincoln geliyor gözlerimin önüne.. Ancak elano'nun sorunu bu da değil, rijkaard kendisine her türlü desteği de sunuyor arzusunu kazandırmak için her şeyi yapıyor.. Anladığım avrupa'ya transfer olamaması elano'da derin bir üzüntü yaratmış durumda.. Birde dunga'nın gidişi ile meziyetlerini avrupa futbol piyasasına gösterecek en önemli vitrinini kaybetmesi bunun cabası..

Hülasa üç büyükler hatta bursa ve trabzon'da dahil edilirse şampiyonluğa oynayan takımlar içersinde fenerbahçe ile yarışıyoruz. Ölü toprağı bir türlü atılamadı üzerimizden.. Bu arada aydın için de bir çift laf söylememek olmaz. Elano nasıl heyecanını yitirdiyse aydın da yitirdiği heyecanı geri kazanmış. Belki bu sene "ya herru ya merru" son şansı olduğunun bilincinde olduğu için koskoca galatasaray'da bir daha oynayamama korkusuyla çabalamaya başladı. Artık kiralık olarak pişme hüvviyetini de yitirdi. Şansını kullanamazsa devre arasında soluğu karabük, sivas, gençlerbirliğinde alacak.. Ne olursa olsun isteksiz, dünyaya geldiğine pişman bir oyun oynayacaksa elano'nun yerine heyecanını geri kazanmış aydın'ı tercih ederim.. Kendisinden daha önceki yazdıklarım da okunursa nefret etsemde...

6 Eylül 2010 Pazartesi

Gözümüz Şenlensin Biraz

0 yorum



Şu golü ilk defa uefa kupası özet görüntülerini star'da izlerken görmüş ağzım beş karış açık kalmıştı. Nitekim Misimoviç transfer olduktan sonra da ilk olarak aklıma attığı bu akılalmaz gol geldi. Beşiktaş'a attığı golü bile sonradan anımsadım. Arkadaş o nasıl bir bilektir, bu ne inanılmaz bir vuruş tekniğidir, hepsinden öte bu nasıl bir keskin futbol zekasıdır. Uzun süredir Hagi'nin attığı golleri anımsatan gol atma yeteneğine sahip bir futbolcuyu şu takımda görmemiştik. Şimdiden Antep maçını iple çeker oldum.

edit: Blogger'da videoların açılmama sorunu ısrarla devam ediyor. İşte o gol

http://www.timsah.com/Misimovic-90a-takti/edd0depaICp

1 Eylül 2010 Çarşamba

Misimovic Üzerinden Felaket Senaryoları

2 yorum


Aslında bu transfer hakkında bir şeyler söylemeyi düşünmüyordum ; ama bu gün bazı yerlerde Misimovic'in oyun felsefesinin galatasaray'a katkıdan çok zarar getireceğine dair birkaç yazı okuyunca yazma gereği duydum.

Bir takımı başarıya götüren en önemli unsurun saha içersindeki 4-3-3, 4-2-2, 3-5-2 gibi dizilişlerden çok oyuncu tercihleri ve o oyuncuların teknik direktörün oyun felsefesini sahaya nasıl yansıttığıdır benim gözümde. Misal elinizde kalibresiz oyuncular varsa hangi taktiği uygularsanız uygulayın başarısızlık kaçınılmazdır. Takımın çıtası belli bir yerden üste çıkmaz. Ama elinizde bölgesinin adamı ve teknik direktörün oyun felsefesini sahaya yansıtacak futbolcular varsa başarı er ya da geç gelecektir. Bu gün galatasaray bu iki oyuncu profilinin karışımı bir kadroya ve futbol felsefesi kaliteli futbolcular ile birlikte güzel oyuna hitap eden bir teknik adama sahip.

Ne diyordu Ukrayna takımına elendikten sonra Rijkaard ? Takımda kalite yok, sakat çok. Peki milli maç arasından sonra neler değişecek ? Misimovic ve insua gelecek, cana daha da adapte olacak, her ne kadar inanılmaz formsuz olsa da defansa daha akıllı top çıkaran hakan balta gelecek, pino ve kewell iyileşecek, elano daha hazır olacak.. Kıssadan hisse sezon başı ile mukayese edersek kadro yapısı büyük bir değişime uğrayacak iki hafta içinde. Bu büyük bir umut ışığı olarak görünüyor gelecek haftalar için..

Hemen misimovic'in olumsuz katkı yapma ihtimaline gelirsek. Eğer misimovic teknik heyetin kendisine verdiği görevleri yerine getirirse koşmaması sebebi ile olumsuz bir etki yapması mümkün değildir. Zaten Rijkaard'ın da fatih terim'in tıpkı felipe'ye yaptığı gibi koşmaması sebebi ile misimovic'e olumsuz bakacağına ihtimal vermiyorum. Elbet teknik heyet onların defolarını kapatabilmek adına arkalarına sadece defans yapmaları için bazı oyuncuları monte edecektir. Misal sezon başından beri ne görüyoruz galatasaray'da ? Barış Özbek'in ileriye çıkışları, mustafa sarp'ın ileriye koşuları ve hem ofansif hem de defansif yük taşımaları sebebi ile orta sahanın ciddi anlamda çöküşünü.. Dikkat edilirse 1-0 öne geçilen maçlarda dahi oyunu kopartabilecek bir kilit adamın eksikliğinden ötürü yeteneksiz orta saha geriye çekiliyor, kontra atağa çıkarken ani yakalanıyor ve gol yemek hatta maçı vermek kaçınılmaz oluyordu. Ancak misimovic'in gelişi ile bu ofansif yükler kendisine, defansif yetkinlikler ise sadece o mevkiideki görevini yapması için Cana, M.Sarp, Ayhan, Barış gibi oyuncular arasında paylaştırılacaktır. Bu bağlamda da salt görevini yapacak oyuncular misimovic'in defansif eksikliğini pekala kapatabilir. O yüzden teknik ekibin bunu dikkate alarak barış, ayhan, sarp üçlüsünden oynayacak olanları geçen haftalardaki kadar ileriye koşular yapmak için görevlendireceklerini sanmıyorum.. Zaten üçünün ofans gücünü çarpsan bir misimovic etmiyor.

Böyle kilit bir oyuncuya kesinlikle ihtiyacı vardı takımın. Özellikle geçen haftalar; keita'nın satılışından sonra oyunu çözebilecek kilit bir oyuncunun eksikliğini tokat gibi yüzümüze çarpmıştı. Bursaspor maçında baros ve kewell endeksli hücum hattının nasıl çaresiz kaldığını ve düğümlendiğini hatırlayalım. Galatasaray'da artık gerek duran toplar, gerek uzaktan şutlar, gerekse öldürücü paslar ile heran her şeyi yapabilecek bu düğümü çözebilecek kilit bir oyuncu var. Ayrıca fatih terim'in felipe'ye ettiklerinden sonra şu koşmayan oyuncu geyiğinden ben nefret ediyorum. Allah aşkına o felipe bu gün galatasaray'a gelse kim "koşmuyor" diye yok felipe gelmesin diyebilir ? Şu da var Barış özbek'in ofansif yeteneksizliklerinden nefret ederim ama şu bir gerçek ki mücadeleci bir futbol yapısı var. Malesef ki sarp ve ayhan ile kıyas edersek elde avuçta kalan gözünü budaktan sakınmayan oyuncu kontenjanından geriye bir o kalıyor. Gereksiz maceraları denemeyip sadece defansif orta saha olarak takım içerisine monte edilir, Rijkaard'ın dediklerini yapmak dışında gereksiz işlere girmezse Cana ile beraber orta sahnın türkiye ligi kapsamında defansif yükünü çekerler. O yüzden şimdiden "her şey daha da kötü olabilir" tarzı felaket senaryoları ile kafalarımızı bulandırmadan böyle bir yeteneği ali sami yen'de izlemenin keyfini yavaş yavaş sürmeye başlayalım.

27 Ağustos 2010 Cuma

Çok Sevmiştik Be Taklacı !

0 yorum


Geliş haberini bir sabah öğrenmiştim. O zamana kadar oynadığın futbola dair en ufak bir bilgim dahi yoktu. galatasaray.org'ta öğrendiğim haberden sonra hemen dailymotion'da senin videolarına baktım. Genelde videoların lyon'dan önceki takımında oynadığın futbola aitti. Daha ilk izlenimimde türk futbolunda eşi benzeri görülmemiş yetenekte bir futbolcu aldığımıza kanaat getirmiştim. O çalımlar, sürat, metrelerce top sürdükten sonra dahi inanılmaz bir denge... Nitekim geldin Türkiye'ye.. Florya'da "selamınaleyküm" diyerek Haldun Üstünel'in yanında çaktın imzanı. Haldun Üstünel o gün bir bomba transferin daha geleceğinin müjdesini vermişti. İnanılmaz bir durumdu bu... Pireslerin, Gallardoların, İnsuaların kapısından dönen takım bu gün büyük futbolcuları kadrosuna katıyordu.. Haldun Üstünel'in ağzından çıkan bu laflardan sonra da herkes avrupa futbolunun çok önemli bir futbolcusunun transfer edileceğini biliyordu.. Bir kaç hafta sonra da Elano'nun haberi geldi.. Rüyada gibiydik.. Başımızda dünyanın en büyük teknik direktörlerinden biri ve türkiye standartlarının çok üstünde bir futbol takımı.. Uyum sürecinden sonra her şey o rüyaya yakışır gibi gitti.. Önce israil takımına karşı attığın muhteşem vole golü, sonrasında letonya takımına attığın ve attırdığın goller.. Çok iyi hatırlıyorum maçı izlediğim kahveyi daha ilk günlerinde "la la la la la abdul kader keita" diye inletmiştin... 7-8 hafta o rüyada kaldık.. Sonra karşı yakanın takımı ile oynanan maçta rüya kabusa döndü.. Sinirlerine hakim olamamış, carlos denen tahrikçinin kurbanı olarak çaktığın yumruk ile oyundan atılmıştın.. Tabi bundan sonra Türk futboluna marka değeri olan kim geldiyse itin bir yerine sokan medya devreye girdi.. Seni numaracılıkla, takım oyuncusu olmamakla suçladı... Bütün bunlara rağmen biz hep seni koruduk; sami yen'i, maçı izlediğimiz kahveyi abdul kader keita diye inlettik. Ama sana bizim gösterdiğimiz sevginin en ufağını bile göstermeyen patronların senin biletini kesmeye başlamışlardı.. Sezon bitti, dünya kupasında hepimiz senin için fildişili olduk; maçlarını izleyebilmek için mesaimizi erken bitirdik. Yeter ki bu akılalmaz adamı yedekte kalsa oyuna girdiğinde on beş dakika izleyelim diye.. Ancak biletin kesilmişti kara şimşeğim.. Medyada ilk olarak adnan polat'ın brezilya maçında kaka ile yaşadıkların için " bunu galatasaraylı bir oyuncunun yapması utanç verici" minvali açıklamalar duyulmaya başlamıştı.. Biz hiç ihtimal vermiyorduk ama meğerse o maç yapılan cerrahi operasyonun istem dışı son halkasını oluşturmuş..

Sabah uykumun arasında telefonuma gelen bir mesaj ile irkilmiştim.. İlk olarak sabah gelen bu mesajın arkadaşlardan gelen bir mesaj olmadığını, muhakkak bir transfer haberi olduğu fikri uyandı uyku sersemiyken.. Yarı uykulu yarı uyanık vaziyette telefonuma baktım.. Ancak o mesajı görür görmez uyku namına hiçbir şey kalmamıştı.. Mesajda o adamın bir senede kendini bu kadar sevdiren futbolcudan çok öte imkansız maçlarda umudu sembolize eden keita'nın 8 milyon euro karşılığında satıldığı söyleniyordu.. Kalktım, dişlerimi fırçaladım, yüzümü falan yıkadım.. İşe gidene kadar defalarca telefona baktım acaba mesajı yanlış mı okudum diye ama doğru olduğunu galatasaray'ın web sitesine girer girmez anladım.. İnanılır gibi değildi. Galatasaray kulübü para uğruna şu takıma on senede bir gelecek bir adamı satmıştı.. Sonrasında bazı "elit blogçular, yazarlar, sözlükçüler" senin satılma kararının doğru olduğunu yazdılar.. Bir sene sonra 2-3 milyon euroya satmak yerine bu sene 8 milyon euroya satmanın büyük bir iş olduğunu söylediler.. Paragraflarca yorum yazmak istedim ama sustum, en büyük cevabın sezon başladığında verileceğini biliyordum bu yönetimin her hamlesini alkışlayanların...

Bu günlere geldik nihayetinde.. Dün keita'nın satılması büyük bir başarıdır diyen sözümona mantıkçı yönetim şakşakçılarının tribünlerin her defasında "la la la la la abdül kader keita" diye bağırdıklarında neler hissettiklerini çok merak ediyorum... Bu isyan keita sevgisi ile beraber yönetime karşı oluşan nefrettir, bir feverandır.. Nitekim yönetim bizim taklacımızı, şu takımın en iyi oynayan adamını para uğruna elimizden aldı.. Çok sevmiştik be taklacı ! Şu takımda olsan iddia ediyorum dün elenmediğimiz adı sanı duyulmamış takımı elediğimiz gibi sivas'ı da yenmiş olacaktık.. Ama sportif başarıyı dolarların önünde tutanlar seni bizden kopardı, tıpkı dün Elano'yu sakat bahanesi ile ukrayna'ya göndermeyip takımın göz göre göre elenmesine çanak tuttukları gibi.. Seni hiç unutmayacağız kara şimşek.. Emin ol haksız yere seni bizden alanlar seni gözümüzde daha da efsaneleştirdi..Doyamadık sana..

Son olarak ağır konuşacağım ama Keita para uğruna kendi gitmek istedi, bizi sattı diyen bir insanın kafasında taşıdığı şeyin beyin olduğu konusunda şüphe duymaya başlayacağım. Buyrun lütfen bir zahmet başkanımız ne demiş okuyun:

bu sene transferde acele etmiyoruz, geç kaldığımız yönündeki eleştiriler yanlış. futbolcuyu transfer etmeden önce ciddi bir araştırma yapıyoruz. gerekli oyuncuları kadromuza katacağız. hatta bir iki oyuncu bitmiş bile olabilir. keita'nın satılmasına yeni karar vermedik. sezon sonu toplantılarında kararlaştırıldı

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Rijkaard'ı Kovdurma Planı

1 yorum


25 Ağustos 2010 tarihinde alınan kararlar ile bu durum alenen belli olmuştur. Elano'nun belindeki sakatlık sebebi ile Ukrayna'da oynanacak Karpat Livy maçının kadrosuna alınmaması kelimenin tam anlamıyla bir skandaldır. Bu karar içersinde çok basit bir şeyi barındırıyor. O da yönetimin transferin son günü olan 31 ağustos'a kadar gelecek parayı önemseyip elde edilecek sportif başarıyı hiçe saymasıdır. Hiçbir şekilde iyi niyet barındırmayan, skandal bir karar bu ! Elano'nun Brezilya gazetelerine "oynamak istiyorum ama yönetim beni satmak istiyor" minvali açıklamalarını, rijkaard'ın "ona ihtiyacım var" sözlerini iyi biliyoruz. Ancak yönetim ısrar ile Rijkaard'ı dinlemiyor, istediği oyuncuyu almıyor ve resmen "bizi tazminat ile uğraştırmadan git artık" diyor. Koca galatasaray takımı sportif başarıları unutmuş böyle hinlik peşinde koşar olmuş, inanılacak şey değil. Bir kulüp bu kadar kötü niyetle yönetilemez. Bir sene öncesine kadar Rijkaard'ın tazminatını, transfer edilen pahalı futbolcuların maaşını düşünmediniz de şimdi mi kafanız dank etti ? Benim karpat livy maçında hiç ama hiç ümidim yok. Güç dengeleri sivas-galatasaray ya da galatasaray-bursaspor maçlarındaki dengelerden dahi çok uzaklaştı. Karpat livy karşısında sanki bir ikinci lig takımı gibi çıkacağız. Kaleci yok, defans kötü, bekler rezalet, orta saha barışlara emanet... Bu rezalette galatasaray'ın elenmemesini düşünmek çok büyük bir beklenti olarak kalıyor. Birkaç hafta öncesine kadar takımın eksikliklerinin transferler ile giderileceğini düşünüyordum ama o buzdağının arkasında neler neler varmış yeni yeni görüyoruz.. Malesef şu yapı içersinde değil 3, 13 futbolcu gelsin hatta jose mourinho gelsin hiçbir şey olmaz...

22 Ağustos 2010 Pazar

Paramparça !

1 yorum


Taktik, teknik varyasyonlara; oyun içi dizilişin takıma olan etkisine hiç girmek istemiyorum. Zira her teknik adamın takımını başarıya götürecek bir oyun varyasyonu, bir stratejisi vardır. Teknik adamların bu stratejisi de değerli oyuncular ile, taktiksel olarak takımın işlerliğini en iyi düzeye getirecek oyuncular ile gerçekleşir. Bir nevi kafasındaki oyun şablonuna uygun oyuncular ile. Yılmaz Vural'ın küçük takımları başarıya götürecek stratejileri olabilir. Bunu da kafasındaki taktiğe uygun bir oyuncuyu sıradan bir anadolu takımından transfer ederek gerçekleştirebilir. Ya da Mesut Bakkal, Ziya Doğan'da bunu yapabilir. Bu gün Rijkaard hiçbir teknik direktörün istemeyeceği durumdadır. Onun da kafasında büyük bir takımı başarıya götürecek formüller vardır ama yönetim o anadolu takımlarındaki çalışma şevkininin 1/10'unu bile gösterememektedir. Futbolu bırakalım.. Bir insan olarak düşünün. Çalışıyorsunuz ve patronunuz çok iyi bir eleman olduğunuz halde, çalışma arkadaşlarınızla şirketi başarılara götürdüğünüz halde çalışma arkadaşlarınızı işten çıkartıp anlaşamayacağınız, iş hakkında bilgisiz adamları alıyor, çalışma koşullarınızı değiştiriyor ve sizin başarılı olmanız için gerekli olan o ortamınızı elinizden alıyorsa ne kadar mutlu olursunuz ? Tekrar başarılı olmak için size hiçbir şekilde uymayan çalışma arkadaşlarınızla birlikte daha ne kadar çalışırsınız ? En önemlisi sizi attan inip eşeğe bindiren patron veya patronlarınıza ne kadar tahamül edersiniz ? Bu gün Frank Rijkaard'ın da durumu budur. Takımını başarıya götürecek teknik zekasının varlığından hala ve hala en ufak bir kuşkum dahi yok. Geçen aylarda bir yazı yazmıştım, Rijkaard'tan Lucescu yaratmak diye. Bütün fikirlerim malesef acı da olsa bir bir gerçekleşiyor. Hepimiz biliyoruz Rijkaard bir Eric Gerets, Mircea Lucescu ya da parıltısız kadrolar ile olağanüstü futbol oynatacak bir futbol adamı değildir. Futbol uleması kesilmek istemiyorum ama adamın elinde "güzel futbol" ekolüne ilişkin etiketleri Hollanda milli takımında ve Barcelona da olunca bunu net bir şekilde görüyoruz. Burdan çıkartacağımız sonuç: Rijkaard'ın kaliteli oyuncular ile göze hoş gelen futbolu oynatacağı yönündedir. Nitekim bunu geçen senenin ilk 9-10 haftasında çok net gördük. Ortalamanın üstünde, kumaşında kalite kokan Keita ile, Baros ile, Elano ile, Kewell ile bu takım fener maçına kadar super ligin %80 şampiyon adayıydı. Ancak ortaya çıkan sakatlıklar, fener maçının olumsuz havasının camiadan bir türlü silinememesi ve en önemlisi Baros ve Kewell'ın sakatlıkları takımın üzerine çöktü. O günden sonra Rijkaard sezon başındaki kadro kalitesine asla ulaşamadı.. Baros ve Kewell'ın sezonu kapatması, Keita'nın afrika uluslar kupasından dolayı eksikliği sezon başındaki o zenginliği bir türlü yakalatamadı teknik ekibe. Ama üzerinde durulması gereken bir husus ve çıkarım var. O da hülasa Rijkaard'ın kaliteli bir kadro ile şu takıma göze hoş gelen futbolu oynatabileceği gerçeğidir.

Peki 2010-2011 sezonunda neler oldu ? Adnan Polat'ın 2009-2010 sezonu sonunda aldığı kararları harfiyen uygulandı. Neydi bunlar:

1- Keita dünya kupası etiketi kullanılarak bir şekilde satılacaktı. Bunu ben demiyorum, Galatasaray Spor Kulübü başkanı Adnan Polat diyor. "Keita kendi gitti be kardeşim" diyenlere google'da Adnan Polat'ın demeçlerine dair ufak çaplı bir araştırma yapmalarını öneririm. Şu an maç stresi ile buna mecalim yok. Ancak okuduklarımı özetlersem yönetim Keita'nın satılması kararını sezon bitiminde aldığı bir toplantıda vermişti. Düşünün bu Keita 2009-2010 sezonunda kaç tane kilit maçı açmış bir adamdı.

2- Elano kulüp için 2009-2010 sezonundaki başarısızlık göz önünde bulundurulunca dünya kupası ile birlikte gelecek paralar açısından bulunmaz bir nimetti. Zira kulübe hiçbir katkısı olmayan Elano'da Brezilya milli takımının orta sahası etiketi ile satılacak. Yönetimin 2012 kriterleri görünümlü mali olarak kendini aklama politikasının kurbanı olacaktı. Ama beklenmeyen bir şey oldu ve Elano'nun sakatlığı planları alt üst etti.

3- Kewell taraftar için çok şey ifade etmesine karşın yönetim için ifade ettiği şey sadece paraydı. Tıpkı ticari bir meta gibi, sadece para ! Nitekim 2.5 milyon euroluk maaş çok görüldü ve "yaşlı sakat" gibi komik bahaneler ile serbest bırakıldı. Taraftarın tepkisi olmasa sözleşme yenilenmeyecekti bile. Ancak o adam formasının verilmesine, neredeyse Serdar Özkan ile aynı maaşı almasına aldırış etmeden gözü kapalı sözleşmeyi imzaladı. Bir düşünün 2010-2011 sezonunda yönetimin sezon sonunda öngördüğü gibi Kewell olmasaydı nasıl bir Galatasaray izlerdik ?

4- Kapalı kapılar arkasında neler konuşulduğunu bilmiyoruz ama Galatasaray'a hizmet aşkı için işini gücünü bırakıp Brezilyalara, İspanyalara, İtalyalara koşturan ve gerek vizyonu gerekse de futbolcu transferinde gösterdiği üstün başarı ile taraftarın gönlüne taht kuran Haldun Üstünel sindirildi. Elbette Galatasaray'a olan saygısından hiçbir zaman için konuşmayacağını bildiğimiz haldun üstünel bir açıklama yapmadan bunu bilemeyeceğiz ama böyle bir insan sindirildiğine, kulübe olan hizmet arzusu baltalandığına göre kapalı kapılar arkasında olağanüstü şeyler olmalı. Tahminim Haldun Üstünel'in aldığı oyuncuların yönetimin başarı anlayışına uymaması sebebi ile kulüp içersinde yalnız bırakılması ve sindirilmesidir. Onlarca akbabanın içinde yalnız kalmıştır Haldun Üstünel. Bir nevi "geçen seneki transferleri sen yaptın, kulübü onca borca soktun ve ne kadar başarılı olduğumuz ortada minvalindeki" suçlamalar ile karşı karşıya kalmıştır. Çünkü bunun dışındaki ufak tefek kırgınlıkların bu adamın hizmet aşkını yok edeceğine inanmıyorum. Ayrıca Kewell dahil getirdiği oyuncuların büyük çoğunluğunun satılması ya da satılmak istenmesi bir şey ifade etmiyor mu ?

5- Giovanni Dos Santos'un şu an Totthenam'da banko oynamasının, öncesinde dünya kupasında yer almasının sebebi Frank Rijkaard'tır. Şu da bir gerçek ki bu adam şu an galatasaray'da olsa 7 milyon euroluk opsiyon bedelinin karşılığını fazlasıyla verebileceği gibi iyi bir miktara da kulüp şampiyonlar ligine kalsa o vitrin ile satılabilirdi. Ancak Santos'un Rijkaard'ı, rijkaard'ın santosu istemesi yeterli olmadı. Nitekim yönetimin yeni dönemdeki transfer politikası "Eğer pahalı oyuncular ile dahi başarılı olunamıyorsa neden şansımızı daha cüzii oyuncular ile denemiyoruz yönündeydi" alınmadı santos. Hemde Ribery örneğini bu camia yaşamışken.

Ve 22 Ağustos 2010 tarihi itibari ile takımın geldiği nokta. Kolu bacağı kırılmış, virane, derbeder inancını yitirmiş bir Galatasaray. Takım oyunu unutulmuş herkes Kewell ve Baros'un bireysel yeteneği ile maçı çevirebilme yeteneğine sarılıyor. Takımın en aşağa üç tane transfere ihtiyacı var ama galatasaray yönetimi tarihler ne zamanı gösterirse " bakın transfer sezonu daha bitmedi x güne kadar oyuncu alacağız " tarzı komik açıklamalarda bulunuyor. Peki aldığınız oyuncuyu transfern son günü o mali kriterlerinize uygun olarak getirebileceğinize ne kadar inanıyorsunuz ? Alacağınız oyuncu ne zaman hazır olacak ? Ne zaman kadroya girmeye başlayacak ? Bunların cevabını elbette yönetimde biliyor ama şu an inanılmaz bir kaos var. Yönetim hangi oyuncu ile ilgilense tokadı ordan yiyor, hatta o kadar komik ki satılması dış kapının dış mandalı diego'nun gelişine bağlı olan Misimovic'e bel bağlanıyor. Peki Diego gelmezse o meşhur b planı ne olacak ? Yeni Bratuları, Petreleri mi bekleyelim ?

Saha içersindeki hiçbir oyuncuya kızmıyorum. Çünkü herkes kimin ne yapacağını biliyor. Taraftar televizyondan gördüğüne göre hergün bu adamların yüzünü gören Rijkaard'ın da durumun farkında olmaması mümkün değil. Onunda beklediği bir mucize, onun da bel bağladığı bireysel yetenekler. O da barış'ın burnunun ucundaki adama top atamayacağını, Mustafa sarp'ın savrukluğunu ya da Servet'in sakarlıklarını biliyordur. Kızıyoruz ama allah için kimi oynatsın ? Ya da Barış'a bağırıyoruz ama bu adamdan Elanoluk bekleyip 35-40 metrelik düzgün pas atmasını ummak ne kadar doğru ? Şu an bu kaos ortamında, şu sıkıntılarda mucizelerden başka bir şey bekleyemeyiz, takım oyunu oynamak kesinlikle imkansız dediğim gibi ne Frank Rijkaard Lucescu ne de Barış Özbek, Mustafa Sarp; elano ya da Keita.

Geleceğe bakacak olursak malesef çok karanlık. Dilim varmak istemiyor ama şahsen ben bir yönetici olsam ve Rijkaard'ın aldığı maaşı 2012 kriterleri isimli kriterler bahanesi ile fazla bulsaydım yapacağım şeyler: İstikrarı yıkmak için takımın en iyi oyuncularını göndermek, teknik adamın anlaşabileceği bir yöneticiyi küstürmek, istediği transferleri yapmamak ve aba altından sopa göstermek adına sözümona teknik ekibe gözdağı verici açıklamalar olurdu. Bunu Mehmet Helvacı'nın karpat livy maçından sonraki "Şu an Rijkaard ile konuşacağımız kötü bir durum söz konusu değil" açıklamalarından gayet iyi anlıyoruz. Biri teknik ekibi göndermek için "Yanılıyorsun arkadaş şunlar yapılmalı" diyorsa önerisine açığım, görünen köy kılavuz istemiyor. İşte bu gelecekte olacak aforizmalı felaket senaryosu bu. İyi niyetli bir senaryo ise olası bir Rijkaard istifasıdır. Eğer mucize gerçekleşmez ve şu takım en az üç tane transfer yapmaz ise Rijkaard'ın sezon sonunu tamamlaması olası değildir. Yönetim anormal, son derece düşündürücü gafletleree düşüp 2010-2011 sezonunda aciz bir tutum sergilemiştir. Bu yüzden bundan sonrası Rijkaard'ın istifasından ya da gönderilmesinden başlayacak bir çok sonuca gebedir. Son olarak şu camiada hala "Fatih Terimciler" olduğunu görmek beni derin hezeyanlara sevk ediyor. Allah için biz ikici gelişindeki o nahoş anıları sildik daha ne istiyorsunuz Fatih Terim'den, daha ne kadar yıpratacaksınız Terim'i ? Hala şu yönetim anlayışı ile başarının mümkün olmadığını sorunun teknik yetersizlikten öte sezon sonunda alınan inanılmaz hatalı kararlar olduğunu göremediniz mi ?

29 Temmuz 2010 Perşembe

Perşembenin Gelişi

1 yorum


Galatasaraysozlukte olsun, ekşide olsun çeşitli oluşumlarda olsun bakıyorumda kimi Barış'a, Sarp'a, Ayhan'a kızmış; kimi Rijkaard'a ateş püskürüyor Emre çolak, Musa, Cana dururken bu arkadaşlar niye oynatıldı diye. Herkesin kendince haklı bir gerekçesi vardır ama teknik ekibe bu kadroyu sunup eksikliklere adam gibi bir tane dahi transfer yapmayan "mali denge" ile kafayı bozmuş yönetimin basiretsizliğini yadsımayalım. Yönetim bu gün nasıl bir ateş ile oynadığını biraz olsun kestirmiş olsa gerek. oynadıkları ateş bu gün tur atlanması halinde basitçe eli yakmış olabilir ama uzun vadede ortaya çıkan başarısızlıklarda kimlerin neresi yanar kestirilemeyen budur.
Galatasaray Spor Kulübünü'nün futbol şubesi özellikle bu sezon rezalet şekilde yönetiliyor. gerek izlenen transfer politikası, gerek teknik ekibe "başarılı olmak zorunda" gibi sözlerle verilen buram buram baskı kokan destek, gerekse yönetimdeki en başarılı adamın sindirilmesi ile noktalanan büyük anlaşmazlıkların ufak bir sonucu dün alınan başarısız sonuçla dışa vurmuş oldu. Keita satıldığı gün bazı arkadaşlar "işte canım seneye 2'ye 3'e satmaktansa şimdi 8'e satarız parayı kurtarırız" demişlerdi. Lütfen bırakalım şu işleri futbolda para önemli ama bu kervan başarı ile yürüyor kulübü tamamen paraya odaklarsan taraftarı hiçe sayarsın. Tıpkı 15-20 gün öncesine kadar Kewell'ın durumunun netlik kazanmaması gibi.. Eğer politikan günü gelince her oyuncunun satılmasından ibaret ise o politka ile ağızınıza sakız ettiğiniz o istikrarı nasıl yakalayacaksınız acaba ? Bu gün rijkaard'ın elinde geçen seneki takım olsa ve hazırlık kampı o futbolculardan oluşsaydı kendisinden 4-5 gömlek aşağada olan bu takım karşısında turu sıkıntıya sokan bu sonuç kesinlikle alınmazdı. Şu soruların cevabı o kadar zor olmasa gerek:

1- Keita'yı "Aman kardeşim bir kaç sene sonra piyasası olmaz hazır sıcak parayı bulmuşken satalım" deyip gönderen, Elano'yu "Seneye Dunga da yok Brezilya milli takımında da olmaz elden çıkarmak gerek" düşüncesi ile kendince şark kurnazlığı yaparak göndertmek isteyen Rijkaard mıdır ? Şu takımda hala Florya'da idmana çıkarılan barış özbek'e, ayhan akman'a, mustafa sarp'a alternatif oluşturulamamasının sorumlusu teknik ekip midir ? yönetim özellikle 2010-2011 sezonu itibari ile rijkaard'ın isteklerini ne ölçüde yerine getirmiştir ? Dünyaca ünlü bir teknik direktörü türkiye'ye getirirken bulundukları vaatlerin kaçını şu an gerçekleştirmişlerdir ?

2- Herkes kaleciden dem vuruyor ama kapalı kapılar arkasında neler konuşulduğu belli değil. acaba rijkaard yönetimden bir kaleci istedi mi ? yönetim malum gerekçesi "mali kriterler" i öne sürerek bu isteğe olumlu ya da olumsuz bir cevap verdi mi ?

3- Adnan Sezgin ve Polat, takımda sayısı hiçte az olmayan yeteneksiz, basiretsiz, bu formayı kaldıramayacak oyuncular yerine Polak ve Grella isimli iki oyuncunun peşinden ne gibi vasıfları olduğu için koşmaktadır ? Teknik ekibin önüne çıkıp "mali kriterlerimiz buna el veriyor" diyebilmek, dünyaca ünlü bir teknik adama verilen sözleri yerine getirmeyip geçen seneki süper kadroyu bozmak, her sene istikrar istikrar diyip takımın içine dinamit yerleştirmek ancak inanılmaz bir tezatla her sene neşteri yanlış yere vurup takımın dengelerini alt üst etmek nasıl bir anlayışının ürünüdür ?

4- Adnan Polat geçen sezonun sonunda "Takımda köklü değişiklikler yapacağız" derken bu değişikliği ilk olarak neden Keita ile yaptı ? Bahsi geçen yeteneksiz oyuncular yerine hangi yerli oyuncular alınabildi ? Yeteneksiz oyuncular hala bu takımda kalırken takımın en yetenekli oyuncuları neden para uğruna gözden çıkarıldı ? Bu nasıl bir "mali denge" anlayışıdır ki şu takım orta sahadaki bu vasıfsız elemanların yerine koca transfer döneminde eli yüzü düzgün tek bir yerli oyuncu alamamıştır ? Adnan Polat'ın dediği kadrodaki köklü değişiklik neden lafta kaldı ?

5-Bu seneki transfer politikasının geçen sene ile mukayese edilirse 180 derece değişiklik gösterip rahmetli özhan canaydın dönemine geri dönüş yapmasının arkasındaki sebep nedir ? son birkaç sene itibari ile "marka değeri" oluşturan futbolcular transfer ederek büyüyen galatasaray'ı küçültmek nasıl bir akıl ürünüdür ? Yönetim neden açıkça paranın bittiğini söylemiyor ? Söyleyemiyor ? Acaba mali genel kurulda aklanabilmek için mi maaşı yüksek oyuncular elden çıkartılıyor ?
....
Sorular böyle uzar gider. ama şunu söyleyebilirim ki şu şartlar altında hömkürecek en son isim varsa o da Rijkaard'tır. Elindeki malzeme bellidir. Verilmek istenen malzemelerde bellidir. Şu an ki futbolcu yapısı ile "güzel futbol" sevdalısı Rijkaard'tan total futbol fantezisi beklemek imkansızdır. Bunu daha önce de söyledim, yönetim bu transfer politikası ve yapmak istediği icraatleri ile Rijkaard'ın da kimyası ile oynuyor.Hani adamı yıpratmanın bundan daha iyi bir yöntemi de olamaz. Kalburüstü, ihtiyaçları üstünkörü karşılayacak bir futbolcu olarak Grella'yı alırsınız, Polak'ı alırsınız 2-3 vasat futbolcu daha getirisiniz sonrasında futbol adına işler yolunda gitmez, kötü sonuçlar gelir, sağda solda "teknik ekibin istediği futbolcuları aldık ama olmadı" dersiniz sezon arasında da hollandalıyı postalarsınız iş biter ! Hem böylece Rijkaard'ın da yıllık 3 milyon euro civarındaki maaşından da kurtulmuş olursunuz, ne güzel geğil mi ? Yönetim olarak siz zaten üzerinize düşen görevi yaptınız, teknik ekibin isteklerini harfiyen yerine getirdiniz. Tebrikler galatasraay yönetimi !

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Rijkaard'tan Lucescu Yaratmak İsteyen Yönetim

0 yorum


Lincoln ile Leverkusen maçında soyunma odasında yaşanan, ancak Fenerbahçe başkanından beklenebilecek bir hareket ile yaptığı ve o zaman zorbalık olarak nitelendirdiği davranıştan sonra Haldun Üstünel kendisi hakkındaki fikirlerimi bir anda alaşağa etmişti ;ama bu gün bir kez daha anlıyoruz ki Fenerbahçe'ye Ortegaları, Anelkaları getiren Hakan Bilal Kutlualp neyse galatasaray'a Elanoları, Kewelları, Keitaları, Dos Santosları getiren Haldun Üstünel'de bizim için oymuş meğerse. Keşke şimdi de birilerine kafa göz dalsaydı da şu yönetimde kalsaydı diyorsam, o gün yaptığını zorbalık bu gün ise "yeterki kalsaydı" kılıfına sokuyorsam durumun vahameti ve Galatasaray için ifade ettiği değeri varın hesap edin.
Dos santos'un transferini çok iyi hatırlıyorum. Santos'a düzenlenen, kendisinin bile hayalet görmüşçesine nereye indiğini şaşırdığı, şahşahalı karşılamadan sonra Ntv hava alanında o şahşalı karşılamadan kurtulmayı başaran Haldun Üstünel ile ufak bir röportaj yapmıştı. Üstünel'de her zamanki mütevaziliği ile "transfer bir ekip işidir, lütfen bu transferleri bir tek bana mal etmeyin." gibi laflar etmişti. bundan önceki transferlerde de basına yaptığı açıklamalarda hep bu sözlerini tekrarlar dururdu üstünel. Peki, filmi ileri saralım. Onun mantığı ile gidelim, transferleri haldun üstünel'e mal etmeyelim ve bu çerçevede transferlere haldun üstünel'in gidişinden sonra gelenlere ve bu gelenlerin galatasaray'ın marka değerine olan katkılarına bir kere daha bakalım:

2010-2011 sezonu itibari ile Adnan Sezgin'in Haldun Üstünel'in deyimi ile ekip işi olan transferlerde etkin rol üstlendiği dönemde gündeme gelen ve alınan oyuncular: lorik cana, vince grella, juan pablo pino, çağlar birinci, serdar özkan, mehmet batdal, kim kallström vs..

Haldun Üstünel'in transferde aktif rol üstlenirken gündeme gelen ve takıma kazandırılan oyuncular, yani 2009-2010 sezonu: keita, elano, milan baros, leo franco, jo alves, giovanni dos santos, ( bu dönemde yurt içindeki transferler ile adnan sezgin'in ilgilendiği biliniyordu)

Daha önceki sezonlarda transfer edilen carruscaları, inamotoları; lincolnleri, kewelları bu listeye dahil bile etmiyorum. Eğer elinizde vasat futbolculardan bir şeyler oluşturacak bir teknik kadro varsa değil inamotoları, isterseniz San Marinolu bir futbolcu alın o takımda sırıtmaz. bu mesele değil.Burada söz konusu olan elindeki teknik direktörünü dahi doğru düzgün tanımadan onun oyun sistemine randıman sağlaması şüpheli olan futbolcuları almaktır. Rijkaard geçen sene başarısız olmuş olabilir bunun çeşitli sebepleri de olabilir. Sakatlıklar, rijkaard'ın ilk sezonu olması, yabancı futbolcuların ilk sezonda uyum sıkıntısı çekmesi bunda bir etkendir. Ama o kaliteli kadroyu bozup " o kadar para veriyoruz olmadı madem öyle biz de değişiriz rijkaard'ta bize uyar" diyip kalburüstü futbolcular ile ilgilenmek ne kadar mantıklıdır ? Rijkaard'ın elinde mevkiisinde tam olarak istediklerini gerçekleştiremeyen oyuncular ile neler yapabileceği tam bir soru işaretidir. Ama elinde kaliteli futbolcular varken yapabildikleri Barcelona örenğinde ortadayken geçen seneki kadro ne akla hizmet bozulur ? Barcelona'yı uç bir örnek olarak söylemiyorum zira Galatasaray'ın geçen seneki oyuncu kadrosu öyle ya da böyle iyi bir teknik direktör ile bu ligte birkaç takviye yapılarak "güzel futbol" anlayışına uygun futbol oynayan bir takım olabilirdi. Ama bir seneyi, istikrar adına kasadan çıkacak paraları hesap edip onu bunu satmak ve küçülmek rijkaard'ın oluşturmak istediği güzel futbol anlayışına uygun mudur ? Küçük futbolcular ile büyük başarılar elde etme stratejisi kulüp tarihi boyunca sadece 30-40 yılda bir bu takımın başına gelebilecek lucescu gibi mucizevi bir adamın hünerinde başarıya ulaşmıştır. Nitekim bunu gerek beşiktaş'ta, gerekse galatasaray'da gerçekleştirmiş, istediği transferler limitsizce yapılınca ise shaktarı uefa şampiyonu yapmıştır. Şimdi ise biz "total futbol, göze hoş gelen oyun felsefesi" ekolünden gelen Rijkaard ile lucescuculuk oynuyoruz. yönetim rijkaard'tan kendi felsefesinden vazgeçip, kalbur üstü futbolcular ile bir şeyler yapmasını istiyor. bir nevi "değişim" açılmı gibi komedi açılımlar yaparak olayı şirin göstermeye çalışıyor. Rijkaard'tan değişimi beklemek ve kendisinin bile sonunu tam olarak kestiremeyeceği yeni bir oyun felsefesi oluşturmasını istemek kumar değil de nedir ? Güzel futbol isteyen taraftarı nasıl tatmin edebilir bu sene Rijkaard'tan isteneler? teknik direktörü yıllarca başarıya ulaşacağı felsefesinden vazgeçirip mecburiyetler neticesinde kumara yöneltmek takıma ne kazandırır ? Rijkaard bu sene galatasaray'da oynatmak isteyeceği futbol felsefesini daha önce çalıştırdığı takımlarda uygulama imkanı bulup başarıya ulaşabilmiş midir ? Herkes biliyor ki bu teknik ekip bu topraklara herkesin hayalini kurduğu, Barcelona modeli göze hoş gelen futbolu Galatasaray'a uygulatması için getirildi. Peki onun elinden bu felsefeye uygun olan Elano'yu, Kewell'ı, Santos'u alıp 2-3 milyon dolara alınan futbolcular ile bu boşlukları doldurmaya çalışmak Rijkaard'tan mucizeyi istemek değildir de nedir ? Şunu diyorum ben güzel futbol hepimiz biliyoruz ki kaliteli futbolcular ile oynanır. Kaliteli futbolcular takımdan bu sene itibari ile bir bir koparılırken yerine rahmetli Özhan Canaydın döneminde gündeme gelen futbolculara benzer isimlerin getirileceği gündemi meşgul ediyor. Grella, Polak vs..Madem böyle bir küçülme hamlesi söz konusuysa güzel futbol için getirdiğiniz sonra da bir bir aslarını aldığınız Rijkaard macerasına gireceğinize yollasaydınız Rijkaard'ı bu sene fas'a giden Gerets'i getirseydiniz. Hem bu hayalperestlikte olmazdı ama Rijkaard'tan Lucescu olmasını beklemek kesinlikle çok büyük bir hayalperestlik ve yönetim aciziyeti. Nitekim bu sene gündeme gelen oyuncular net bir şekilde bunu işaret ediyor.
Kısaca bu sezon yönetim ateş ile oynuyor. Zarın nasıl geleceği belli değil. Keita ile yapılamayanın Serdar Özkan ile yapılacağını beklemek, Pino'nun sıçrama yapacağını ummak malesef büyük beklentiler. evet gerçekleşme ihtimali elbette var ama geçen seneki formlardan bir yorum yaparsak yapacağımız tek değerlendirme beklenti oluyor Güzel futbol ekolünden gelen bu adama listesinde olmayan, kalbur üstü oyuncuları sunarak başarıya ulaştırmaya çalışmak, bildiği oyun felsefesinden vazgeçirmek çok büyük bir macera. Rijkaard'a geçen seneki kadro bozulmadan bir sene daha verilemli, en azından anlayışına daha uygun olan o kadro mutlaka korunmalıydı. Tarumar edilecekse de o teknik kadro en azından bundan sonraki sezon dağıtılmalı ve küçülme stratejisi madem öyle o zaman teknik ekiple beraber uygulanmalıydı. Şimdi ise yepyeni bir macera bekliyor hollandalıları. Ucuz etin yahnisinden krallara layık bir sofra oluşturmak. Sözü tekrar haldun üstünel'e getirirsek kendisi bir teknik direktörün orta bütçeli bir takımda çalışmak isteyeceği transfer becerisine sahip yegane yöneticilerden biriydi. nitekim o gittikten sonra gündeme gelen oyuncular ve oluşan transfer stratejiisi gözler önünde. Rijkaard'ı çok taraftar olarak çok seviyorum. Ama yönetimin bu saçma sapan transfer politikasının gerek Galatasaray'a, gerekse teknik ekibe zarar vermesinden imtina ediyorum.

Related Posts with Thumbnails

Kimsin Sen ?

 
Super Mario Jardel - Template By Blogger Clicks