28 Aralık 2009 Pazartesi
Sercan'ın Galatasaray Aşkı
23 Aralık 2009 Çarşamba
Galatasaray - Trabzonspor Türkiye Kupası
Aykut
Barış
Emre Aşık
Servet
Hakan Balta
Mustafa
Ayhan
Serdar
Arda
Caner
Aydın
18 Aralık 2009 Cuma
Atletico Madrid Maçları
İş zor ya da daha düzgün bir ifade ile şu anki kadro yapısıyla iş zor.. Ne yalan söyleyim liverpool'u istemiyorduk ama hiçte yabana atılmayacak, taş gibi bir takım çıktı.. Mevcut kadro yapısıyla gerçekçi bu turu geçmemiz olası görünmüyor.. Biliyoruz ki bu kadronun defansını oluşturan oyuncular belediye, antalyaspor, manisaspor gibi takımların isimsiz santraforlarına bile dünyanın pozisyonunu veriyor madrid'in dünyaca ünlü ayaklarına pozisyon vermeyeceğini söylemek gerçekçi değil.. Neyse ki çok önemli bir şansımız var ki maçlara kadar transfer dönemi açılıyor eğer o zamana kadar özellikle defanstaki eksikliklere nokta transferler yapılır, kanayan yara azami düzeye indirgenirse neden olmasın ? Niye ümitlenmeyelim ? Yönetim bu sene kadronun iyileştirilmesi konusunda çok hasas devre arasında muhakkak transferler yapılacaktır aksi taktirde aydın, ayhan, barış, servet gibi adamlarla birlikte bu iş nasıl olacak düşünmek istemiyorum
11 Aralık 2009 Cuma
Limango Fırsatı
10 Aralık 2009 Perşembe
Aslan'a İki Kötü Haber (?)
9 Aralık 2009 Çarşamba
Günün En Güzel Dedikodusu
Eskiye Rağbet
Ne güzel oyundu şu heroes 3.. Hatırlarımda ilk çıktığı zamanlar cd oyun dergisinde tanıtımını okuyup gaza gelerek oyunu edinmiştim.. e haliyle her bünyede olduğu gibi beni de acayip derecede sarmıştı.. Müzikleri, introları, karakterleri muazzamdı.. Sonrasında birçok heroes fanatiklerince yerden yere vurulan 4'ü bile severek oynamıştım ama 5 tahamül sınırlarımı zorlamış 30 dakika bile bilgisayarımda yüklü kalmamıştı.. An itibariyle oyumsana.com'da gördüğüm bir anket bir anda kafamda heroes şimşeklerini çaktırdı ve heroes'a geri dönüş şevkimi kampçıladı.. Ümit ederim vista denen allahsız platformda bir sorun çıkartmaz..
8 Aralık 2009 Salı
Uğur Uçar'ın Dönüşü
7 Aralık 2009 Pazartesi
Fenerbahçe Maçından Sonra Neler Değişti ?
Sezon başında tıkır tıkır işleyen sistemin bu maçtan sonra ciddi şekilde sekteye uğradığı alenen şu haftalarda belli olmuş oldu.. 2-3 farklı galibiyetlerden sonra takımın 1-0'lık galibiyetlere razı olur noktaya gelmesi ciddi şekilde irdelenmesi gereken bir durum.. Peki anladığımız, görebildiğimiz kadarıyla neler oldu ? Neler değişti ? Elbette o maçtan önce de başta beşiktaş maçı olmak üzere takım bazı maçlarda tehlike sinyalleri veriyordu ama özellikle kadıköy'de oynanan maçtan sonra 8 maçlık seride gördüğümüz o tek tük maçlar son 3-4 karşılaşmaya yayılır, kabus gibi çöker oldu..
1 Aralık 2009 Salı
Pes Etmedin Fifa !
Hatırlarım fifa'nın 96 yılında varolduğu günden, futbol konusunda bilgisayardaki tekeli aldıktan sonra makineme yüklediğim bleem ismindeki emulator ile ilk defa winning eleven 4 ile tanışmıştım.. Hatta oyunuda tesadüfi eseri almıştım.. Oturduğum semtte playstation cd'leri satan bir yerde fifa dışında ilk futbol oyununu gözüme kestirmiştim o da winning eleven olmuştu.. Hatırladığım ronaldo soccer gibi bir oyun vardı ama onu bleem çalıştırmamıştı..
24 Kasım 2009 Salı
Rijkaard mı ? Antrenör Değil !
22 Kasım 2009 Pazar
Sistemin Adamı Olamayacaklar !
Tıpkı bir fenerbahçeli'nin ya da galatasaray'ın mağlubiyetine sevinen birinin ağzından dökülen sözler gibi ama malesef takım içersinde rijkaard'ın gazı bitmiştir daha doğru bir ifade ile profosyonel anlayıştan yoksun, bu anlayışla avrupada oynama hayalleri kuran bazıları rijkaard'ın taktik anlayışını tüketmiştir.. zaten 11 kişiden 3 kişi bir şekilde yan yana geldi mi haydi haydi yeter..
Sezon başında 1-0 ile yetinmeyen ayağa paslar ve kontra atakları affetmeyen 90'dakika izlemenin keyiften yetmediği bir takım varken bu gün 1-0 olsun bizim olsun anlayışının hüküm sürdüğü ve güzel futboldan uzak tamamiyle skora dayalı bülent korkmaz dönemi havasının estiği bir takım var.. Bu kesin ve net.. manisaspor maçı bunu teyit etmiştir. Birtek baros'un olmaması bu takımın oyununu bu kadar etkilememeli ya da keita'nın yokluğu rijkaard'ın sisteminin bir tek oyuncunun üzerine yığıldığı gibi bir yanlışlığı kabul ettirmemeli.. Ayan beyan ortada bazı futbolcular ile rijkaard'ın yıldızı barışmayacak.. İşin tuhafı ısrarla yaptıkları ile kafasını yiyecekler hollandalının..
1- Herşeye rağmen elano blumer'e sabır gösterilmeli evet bariz hatalar yapıyor, kritik top kayıpları takıma olağan dışı kontra ataklar yedirtiyor ama şu takımın kapasitesi artık elano blumer'in kötü oyununu bertaraf edecek kalitede öyle olmalı.. Nitekim ilk yarıda da fena değildi elano nitekim irdelenmesi gereken daha önemli konular vardır ki takıma elano'dan daha çok zarar veren ve elano'nun uyum sorunu gibi bir gerekçesi varken hiçbir gerekçe olmaksızın takımı, sistemi baltalayanlardır bunlar..
2- 28 yaşında galatasaray'a gelen mustafa sarp'ın 1 sene öncesine kadar şu takımda mehmet topal'dan fersah fersah üstün oynayacağını ummazdım ama bu gün golü yedirtmesine rağmen şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki 4 tane topal'ı yan yana koysan bir tane sarp etmiyor.. Bundan daha kötü bir topal göremiyeceğiz kesinlikle.. Diyarbakırspor maçında yedirdiği golden sonra bu gün doğru ya da yanlış yaptığı hareketin akabinde yedirdiği gol.. Onun dışında gerek defansif, gerek ofansif olarak son derece silik basiretsiz bir futbol.. Ne yaptığını anlayamıyorum topal'ın bir oyuncu bir teknik direktör değişikliği ile bu kadar "dökülüyor" ise bu oyuncunun kalitesi tartışılmalıdır.. Sezon başında ada'ya gideceği konuşuluyordu acaba ufak bir sistem değişikliğinde(öyle umuyoruz) bile bu derece sefillere oynayan topal everton'da ne yapacaktı ?
3- Ayhan akman ilk yarıda her zamanki gibi oyunun hızını kesen yegane adamlardandı.. hatta topal'dan daha çok göze battı hataları ile.. Olmuyor, yürümüyor ama işte onun gibi 3-4 adam yan yana gelince bir takımın çöküşü böyle gerçekleşiyor..
4- Belki bu gün göze batmadı ama şu kalitedeki bir takımın stoperi gökhan zan ile servet ikilisi olamaz. Olsa bile bu ikilinin şu takımda uzun pas atma gerekçesi kesinlikle yoktur.. buna sabri sarıoğlu'da dahil.. Sezon başında hiç olmadık şekilde son 4-5 maçtır bu adamlar ısrarla uzun paslar yapıyor ve ataklar sabun gibi eriyor.. Ortada birkaç tane geçerliliği olabilecek gerekçe var.. Birincisi ya rijkaard bu adamların 4-5 maçtır ısrarla saçma sapan uzun pas yaptıklarını görmüyor, ya bunu yapmalarını istiyor ya da bu ikili maç içersinde kontrolü kaybediyor.. Olacak şey değil ! Eğer sistemin kontrolünü kaybedecek ve yükünü taşıyamıyacaklarsa bu görev bilinci ile o bölgeye kesinlikle neşter vurulmalıdır.. Galatasaray'ın farkı arttırma çabaları mütemadiyen teknik beceriden yoksun adamların ( topal, sabri, gökhan, servet) uzun pas denemeleri sebebiyle eriyip gidiyor devamında da skora yatan bir takım ortaya çıkıyor.. Hepsini geçtim bu takım çıplak gözle gördüğüm en iyi defans ikilisini popescu bülent, song tomas, kısmende servet song ile yakaladıysa bu ikililerden en az birinin kaliteli yabancı olması galatasaray'ın ve türk futbolunun kabul göreceği defans anlayışı ile ilgili fikir veriyor olsa gerek..
5- Şu kalitedeki bir takımın 1-0'ın üzerine yatıpta yenilen golden sonra hakemin üstüne yüklenmesi utanç vericidir.. Gökhan zan, topal maçtan sonra hangi gerekçe ile hakemin üstüne yürüdüler anlayamadım zira hakem 5 dakika uzamayan maçı 5 dakika uzatarak belki birazda endirek vuruşun suçluluğu ile galatasaray'ın gol atması için elinden geleni yaptı.. Ama yine diyorum şu takım manisa karşısında üzerine yattığı skordan sonra hakeme çullanıyorsa bu kesinlikle utanç verici !
6- Bana bu nahoş başlığı attıran aslında tüm takım değildir, sisteme uymaktan öte olaya gaz anlayışı ile bakan, pofpoflanmalarla hadi koçumlarla giden, sistem disiplininden yoksun adamlardır.. Şu takımdan topal, ayhan, sabri çekilse ve rijkaard sezon başında alt yapıdan pişirdiği adamlara "ekstradan hiçbirşey yapmamalarını sadece kendi söylediklerini yapmaları" gerektiğini söylese herhalde bu toy adamlar rijkaard'a kafa tutup saçma sapan uzun paslarla, sisteme uymayan hareketlerle takımı bu kadar baltalamazlardı.. Şu açıkça görülüyor takımda bazı oyuncular bu taktiğin ve rijkaard'ın adamı değiller.. Bilmiyorum usta daha kenardan bunlara ne kadar dayanıcak
7- Bu disiplinden yoksun kısaca rijkaard'ın sezon başı röportajında farkedip söylediği " türk futbolunda herşeyden biraz var ama hiçbirşey tam değil" anlayışının ağırlığını hissettiren bu adamlar takım içersinde olduktan sonra ufak mucizler dışında tam anlamıyla işleyen bir taktik görmemiz malesef mümkün değil.. Artık buna inanmaya başladım.. Şu maçta en suçsuz ve haline en çok üzüldüğüm adamlar sistemi baltalanan rijkaard ve neeskenstir.. Eğer barcelona apoleti ile adam bir oyuncusunu agresif olmayın diye uyarıp oyuncusu ısınırken takımı geriyorsa, uzun pas atmayın dediği atamlar saçma sapan uzun pas atıyorsa daha nasıl lafını dinlettirebilir ki ? falakaya mı yatıracak ?
Şu fırsat kaçırıldıktan hele bu kadar rezil bir futbolla kaçırıldıktan sonra benim sezon başından beri düzelmeyen topal, 4-5 maçtır saç baş yolduran ayhan, bazı arkadaşların ısrarla geliştiğini iddia ettiği sabri, uzun pas atmaları ancak meşe odunuyla engellenecek gökhan zan ve servet olduğu müddetçe güzel oyundan ümidim yok, çok kötü kırıldı..
18 Kasım 2009 Çarşamba
Yiğit Şardan'ın Demek İstediği ?
2 Kasım 2009 Pazartesi
Nonda'ya Güvenmek
Takıma oynamaktan, salt yeteneklerini kullanmaktan ziyade birlikte oynamayı sevdiği topçularla oynayınca futboldan keyif alan asıl kabiliyetini o zaman kullanan aksi durumda ise ayaklarına betonları, demirleri bağlayan, futbola lanet ettirendir kongoludur shabani..
3 senedir bu takımda futbol adına, mevkiisi adına, galatasaray adına yaptıklarını, yapamadıklarını çok iyi biliyoruz.. Şampiyonluk golünü attığı sezon nonda'nın hakan şükür'ün gölgesinde kalmasına rağmen tadını damağımızda bırakan futbolu ile resitaline koyduğu harikulade bir noktaydı.. Ancak skibbe ve bülent korkmaz yönetiminde yapamadıkları ve o koyduğu noktaya yeni bir satır başıyla devam edememesi ? İlk olarak sözleşme uzatıp hazır paraya sırtını dayaması dedik ama nonda paşa 2009-2010 sezonuna öyle bir girdi ki %90'ına yedekte başladığı sezonun 10. haftasında süper ligin gol kralı oldu.. süper bir istatistik.. Hazır para alması sonucu sırtını eurolara dayaması tezi biraz çürür gibi oldu.. Ancak 2009-2010 sezonunda gözümüze başka bir şey daha takıldı.. Nonda'nın en iyi anlaştığı adam keita ile beraber oynarken gösterdiği istek ve olmadığı maçlarda sahada yapabildikleri.. İşte anahtar buradaydı.. Bir analiz yapılır nonda'nın rigobert song, abdul kader keita ile oynadığında koşma, isabetli şut, pas gibi istatistikler ortaya konulur bunlar oynamadığı zamanki istatistikler ile karşılaştırılırsa dediklerimiz alenen teyit edilmiş olur..
Eğer shabani nonda'nız varsa kısaca "kanka" sı olacak futbolcunuz sahada olmadığı müddetçe 10 kişi oynamaya muktedirsiniz.. Ha ben nonda'dan yararlanmak isterim derseniz kongolu kamyon şoförü ya da kömür işçisini bile sahaya koysanız nonda motoru takar.. Verim dediğimiz şey nedir ? Oynama şevki, isteği ve hırsı ile ortaya çıkan bir olgudur... Yani gol kaçırsa rezalet bir bitiricilik yeteneğine sahip olsa bile milan baros'un her zaman yaptığı gibi rakip defansın gardını düşürüp kewell'a, arda'ya gol attırmaktır.. Santrafor mevkiinde dikilip rakip defansı kariyerinin en kolay maçına çıkartmak değildir.. Bazı şeytani (!) futbol beyinleri de bunu görmekten aciz futbol zekaları ile baros'a dürbünün tersi, nonda ya oturdukları yerden dürbünün düz tarafından bakarak rijkaard'a sallar.. Neyse tekrar nonda ya dönersek..
Nonda istenenleri, kalıbından futbolculuğundan beklenenleri ne zaman yapar ? 2 sene önce aynı toprakların futbolcusu olmaktan ötürü büyük yakınlık kurduğu rigobert song oynadığı zaman yapar.. Bu sene abdul kader keita oynadığı zaman.. Bunu görmekte öyle aman aman futbol analizcisi olmayı gerektirmez.. Geçen sene kendi kıtasından, dilinden bir oyuncu olmadığı zaman nonda'nın ne derece sefillere oynadığını ve kendine lanetler ettirdiğini biliyoruz.. Peki bu sene ne değişti ki nonda maçların %90'ına yedek çıkmasına rağmen şu an gol kralı ? ya da 2 sene önce geçen seneki nonda'ya göre ne değişikti ? Çok basit vatandaşı sayılacak bir keita geldi, geçen seneninde reçetesi çok basit rigobert song gidince takım içersinde anlaşabileceği futbol oynamaktan keyif alacağı bir adam kalmadı.. Öyle nefret duydu ki futbola adım atacak takati hissetmedi nefret ettiği gibi bizlerede ettirdi.. potansiyelini sahaya sürerse yedek çıktığı maçlarda bile gol krallığına oynayacak bu adamdan yararlanmak malesef sizin teknik, taktik zekanız kapsamında olacak birşey değildir sözün özü.. kendisine bağlıdır..
Bu gün bir halı saha maçına gittiğimizde, hatta futboldan uzaklaşalım yeni bir işe girdiğimizde bile patronların afrasına tafrasına birlikte göğüs geremiyeceğimiz, anlaşamayacağımız iş arkadaşlarına karşı beraber hareket edeceğimiz bir insanın varlığı olmayınca yaptığımız işten keyif alamayız, o işe girdiğimize lanet ederiz.. sonuçta bu işin sonu sırf parası için katlanılmak zorunda kalınan işte o işi sevmemekten dolayı oluşan hataların neticesinde kovulmaya kadar varır.. Birde olaya tam tersten bakarsak.. gün içersinde işlerimizi beraber yapabileceğimiz, aynı memleketliniz, halinizden anlayan, iş çıkışında bile beraber vakit geçireceğimiz, beraber olmaktan büyük güven duyduğunuz bir dostun varlığı nasıl bir motivasyon kazandırır ? Acaba o zamanda yaptığımız işten aldığımız tatmin bu kadar az olur mu ?
Açıkçası nonda'nın anlaşabileceği adamlar olmadığı müddetçe saha içersinde salla başı al maaşı zihniyetinden vaz geçeceğine ihtimal vermiyorum.. 3 senede bizim gördüğümüz karakterin kökleri ta kişiliğine kadar uzanıyor nonda'nın.. Skibbe dönemindeki nonda'nın fransa basınına verdiği demeçlerde skibbe'ye "bizi çalıştırmıyor, iyi bir teknik direktör değil, yanlış taktik veriyor" minvalinde laflar ettiğini biliyoruz.. Peki böyle düşünen, hocasını sevmediği açıkça belli olan bir adam takımın başındaki hocanın kellesini kurtaracak şeyler yapabilir mi ? Geçen seneye şahit olanlar bunu bir kere daha düşünmeli, dikkatle tartmalı..
26 Ekim 2009 Pazartesi
Aydın Yılmaz Üzerinden Kör Talih
Koca bir analizi kendi ismine yazdırmayı başarmış futbolcumuz oldu dünkü maçtan sonra Aydın Yılmaz.. Umarım hala futbolcu olduğunu zanneden, süreklilikle kendini geliştireceğini düşünen, Arda'dan daha yetenekli olduğunu zannedenler dünkü maçtan sonra kendisi hakkında bir fikre varmıştır..
Galatasaray gibi bir takımda oynamanın temel kriterleri nelerdir ? Kulübede otursan bile, önünde daha iyi oynayan bir adam olsa bile türkiye'nin en iyi 3 futbolcusundan biri olmaktır oynadığın mevki itibariyle.. Önünde keita olsa bile onu zorlamaktır.. Anadolu takımına gittiğin taktirde orada sırıtmaktır, barım barım büyük futbolcu oluğunu bağırmaktır.. Peki aydın şu an türkiye'nin mevkiisi itibariyle kaçıncı futbolcusu ? Kendisini ön plana çıkartan kriterleri nelerdir ? Biraz bunlardan bahsetmek gerek..
Hepimiz en azından yaşı 4-5 sene öncesini hatırlamaya müsait olanlar aydın yılmaz'ın gerets döneminde konyaspor maçında yarattığı mucizeyi biliyor.. Dakika 90, yapılan şık bir vucut çalımı ve 17 yaşındaki bir çocuktan beklenmeyen belki de şut auta gitse ayhan'dan, hasan şaş'tan asrın ayarını yemesine rağmen bir sorumlulukla çekilen şut ve mükemmel bir gol.. İşte aydın yılmaz bu maçta öyle bir parlatılıp önümüze sunulmuş, sonraki maceralarında galatasaray'a karşı oynadığı toplar ile öyle bir gözümüzde büyütülmüştür ki şu an türkiye'nin mevkiisinde en iyi 3 futbolcusundan birinin oturması gereken yerde aydın yılmaz oturmaktadır, keita'nın alternatifi olmaktadır.. İşte aydın yılmaz'ın orda oturmasının tek sebebi bu iki olay ve üçüncü sınıf bir israil takımına karşı oynadığı toptur.. Eğer benim hatırlamadığım ve aydın yılmaz şu şu sebeplerden bu kulüpte, bunu yapmıştır diyen varsa beri gelsin.. Belki de gs altyapsından çıkan her futbolcunun arda turan muamelesi görmesidir, kim bilir ?
Gelelim galatasaray için fenerbahçe maçının önemine.. Bir galatasaraylı için futbolcularda dahil olmak üzere bu maçlar artık öyle böyle bir maç değildir.. Artık iş öyle bir hale gelmiştir ki taraftar içinde ciddi bir kitle galatasaray'ın kadıköy'de feneri temiz bir futbolla, sırtını yastığına dayayarak rahat bir oyunla yenmesini ligte 8. 9. olmasına tercih eder duruma gelmiştir.. Bunun en temel sebebi de galatasaray'da ki asari antika yapılanmasının en önde gelen isimlerinden olan özhan canaydın'dır.. 10 senede 3 avrupa şampiyonluğu bilmemkaç lig şampiyonluğu, bilmem kaç kıtalararası kupa gibi hedefler koyup bu hedeflerle yüzde yüz çelişen futbolcu transferleri, yönetim anlayışı ile taraftarın gazını alan bu yapılanmadır.. Nasıl bir afyona tutulmuşsak bizde o zamanlar batista'lar ile almaguerler ile, cristianlar ile fatih terim'in uefa kupası apoleti ile bunun gerçekten olacağına inanmıştık ama 6 kasım bir tokat gibi çarptı yüzümüze.. Tabi burda fatih terim'in 9 senelik ve halen çözülemeyen büyüsünü de es geçmemek gerek..
Canaydın ekolü ne yaptı ? İlk olarak şampiyon yapmasına, 2-3 kuruşluk adamlarla takımı barça'yı parçalatmanın eşiğinden döndüren lucescu'yu sepetledi.. Ha elbette sepetlenme sebebi o zamanlarda canaydın'ın dediği "gönüllerin teknik adamı" olunca bu işe kimse hayır diyemedi.. itiraf edeyim bunları büyük bir pişmanlıkla söylememe rağmen ben bile terim'in o basın toplantısnı inanılmaz bir heyecan ve umutla izledim.. Peki sonrası ? Terim geldi, şahşahalı bir basın toplantısı canaydın'ın sözlerini teyit edercesine vaatler vs.. Daha sonrası ? sıradan transferler ve fatih terim'in egosu sebebiyle lucescu'nun kurulu düzenini tarumar edercesine yaptığı kadro hamleleri.. Herşeye rağmen transfer çöplüğünde piyangodan çıkan felipe gibi arada çıkan iyi futbolcuların egosu sebebiyle başını yemesi ve sonrasında kadıköy'de vedatlar ile batistalar ile yedi düvelde 3 kupa vaadiyle çıkan takımın faciaya uğrayıp dibe vurması.. Bu muydu özhan başkan ? Bu muydu terim ? Neden bu soruları soruyoruz ona gelelim.. Çünkü bu gün galatasaray camiasının üzerinde bu 6-0 olayı bir tranva oluşturmuştur.. 20. dakikadan önce yenilen her gol taraftarın aklına 6-0'ı getirmekle kalmayıp futbolcunun da psikolojisini alt üst etmektedir.. acaba yine fark mı yiyeceğiz endişesi yaratmaktadır.. Bunun içersinde garip şekilde yabancı futbolcularda vardır.. İşte bu 6-0 tranvası galatasaray'ın 1-0 değil o statta maça 3-0 mağlup başlamasının temel sebebidir.. Bu mirasları da bize bırakan canaydın ile terimdir.. 6-0'lık maçın taktiğinin 4-0-6 gibi bir şey olduğunu söylersem herşey ortaya çıkar sanırım.. Birde terimden, tranvadan önceki lucescu dönemine bakalım.. yaklaşık 20 dakika 7 kişi oynamasına rağmen gol yemeyen bir takım..
Konuyu fazla dağıtmadan hemen bu güne geri dönelim.. Açıkçası rijkaard gelmesine rağmen ufak bir kitle umut taşısa da yine taraftarın büyük çoğunluğu maçtan ümitsizdi.. Zira santradan sonra 7-8 dakikada yağmur gibi gelen 3-4 fener atağı herşeyi ortaya koydu, umutları kırdı.. Evet bizimkilerin bu sahada elleri ayakları titriyor, olmuyor, büyüleniyor.. Sigmon Freud'u canlandır terapi yapsın yine olmaz.. Bu bağlamda rijkaard'ın maçtan önce "tahriklere kapılmayın, kendinize hakim olun" telkinleri tabii ki işe yaramaz.. Bi kere geçmişte stattan ve o statta karşımıza çıkan formadan dolayı tranva oluşmuş beynimizde.. bu dakikadan sonra düzelmesine de ihtimal vermiyorum.. Stadı yenemiyoruz, tranvanın önüne geçemiyoruz.. Kurşun gibi üstümüze çöküyor o ağırlık..Eminim ki galatasaray tarihine bakılırsa koca kulübün o olaydan sonra böylesine seri kötü futbol oynadığı görülmemiştir.. Bu da herşeyi doğruluyor.. Neden anadolunun sıradan takımının bile en azından bir beraberlik koparttığı statta bu takım 9 senedir beraberlik bile alamaz ? Neyse nitekim maçın 10 dakikalık seyri herşeyi açıkladı maç fenerindi.. Esas soru bu 7 dakikada bulunan 3-4 net gol pozisyonu maçın içine yayılacak mıydı ? Gol de geldi.. Hala anlam veremediğim, mantık boyutuyla açıklamasını yapamadığım mistik sebeplerden olmasından şüphelendiğim olaylar burda da gerçek oldu.. Takımın en iyi oynayan iki yabancısı da türklere uydu.. Franco döküldü, keita döküldü.. Perişan edeceğini düşündüğümüz carlos maçın yıldızı oldu, keita'yı oynatmadı üstelik keita oynayamamasının yarattığı agresiflikten ötürü carlos'a yumruğu çaktı ve atıldı.. nitekim kaçınılmaz son da gerçek oldu.. Ama bu sefer bir istisna vardı..
Bütün rezalete rağmen 87. dakika bu zincirin kırılması açısından rijkaard'ın dediği gibi milat, maçın kırılma anı olabilirdi.. Orda da bizim parlattığımız medet umduğumuz, futbolcu sandığımız aydın yılmaz devreye girdi.. İşe rijkaard açısından bakalım bu noktada.. Elano oyundan düşmüş, keita atılmış, arda yine büyük maç kurtaramamış.. Kulübe de diri kuvvet olarak görünen ve mevkisi el veren tek adam aydın yılmaz.. Rijkaard'ta onu yapıyor.. Aydın'ı alıyor dökülen elano'nun yerine.. Ama ne olduğu aydın'ın ne kadar futbolcu olduğu dakika 87'de ortaya çıkıyor.. Sıradan anadolu futbolcusunun bile uzak köşeden, hatta yakın köşeden sağ üst tarafa vurarak rahatlıkla gol yapabileceği bir pozisyonda aydın yılmaz topu dağlara taşlara yolluyor.. Bir an sabri mi bu diyoruz ama saçlardan dolayı anlıyoruz aydın olduğunun.. Önünde kimse yok, topa vurmak için geriden koşarak tüm kuvvetini toplamışsın.. peki vurduğun yer neresi ? Tecrübesiz desem değil.. Bu kaçıncı fırsatı.. Eee nerde peki o konyada mucizeler yaratan Aydın.. Üzülerek söylüyorum ki demek o gol tesadüfi bir golmüş dostlar.. allahın bir lütfuymuş.. başka bir şey değil.. Sonradan gelişen süreç bize bu aydın yılmaz'ın futbolcu olmadığını göstermiştir..
Galatasaray altyapısı diye parlatılan oluşumdan çıkarttığımız kaçıncı kazma buna rağmen inanılmaz bir çelişki ile kendisine inanılmaz forma şansı verilen kaçıncı genç oldu bu ? İkinci bir mehmet güven faciasıdır kendisi.. Rijkaard'ın dediği doğrudur.. Galatasaray'ın berbat futbola rağmen belki de geleceğinin, makus talihinin kırılma anına aydın yılmaz'ın kazmalığı imza atmıştır iş bu kadar basit..
Büyük ustanın tek kalemde bir futbolcuyu sileceğini sanmıyorum ama bu pozisyonu üstüne basa basa basın toplantısında söylediyse aydın yılmaz hakkında kafasında birşeyler oluşmuştur bana kalırsa.. Aydın yılmaz'dan daha yetenekli bir serdar eylik galatasaray'ın o kanatta aradığıdır ve olması gerekendir.. Ümit ederim bu maç galatasaray için aydın yılmaz'dan kurtulma miladı olurda ikinci bir sabri sarıoğlu yetiştirmeden takımdan gönderilir..
Son olarak hakemden medet umup mağluibyete sığınmak galatasaray'a yakışmaz.. Herşeye rağmen galatasaray'dan istenen öyle bir futboldur ki sahaya rakiple birlikte hakemide gömmektir.. Ama galatasaray bu gün feneri gömemedi ki hakemi gömsün ? Bu sebepten veryansınlara katılmıyorum.. Evet takım mağlubiyeti hak etti ama 87. dakika farklı olsa bu gün 10 kişi ile galatasaray'ın yankıları çok farklı olabilirdi..
16 Ekim 2009 Cuma
2 Tane Daha Sektirseydin Keşke Lincoln !
Acıyorum bunlara ben, hakikaten acıyorum özellikle yaptıklarından çok çenesi iş yapanlara.. hani birşeyler yapamazsın ama akil bir adam olursun, haddini bilirsin, yaptıklarının yapamadıklarının farkında olursun, konuşmazsın sırf sustuğun için bile saygınlık kazanırsın alay konusu olmazsın o da yok.. Misal hakan şükür polemiklerinden sonra bile ortada "bar bar konuşmaması" ile ersun yanal o zaman olmasa bile futbolu bırakan hakan şükür'ü gördükten sonra şu an bunlardan çok daha büyük saygınlık kazandı, fatih terim, mustafa denizli'den sonra bu ülkenin adı geçen en saygın adamlarından biri olmasında çenesine hakim olmasınında payı büyüktür.. Neyse konumuza geçelim.. Mevzu bahis Yanal değil..
Dile kolay Anadoluda 4 büyük takım haricinde bütün takımları çalıştırıp bir tek takımda bile 2 sene hoca olarak üst üste kalamamak( 3 sene kaldığı varsa bana hatırlatırsa pek memnun olurum), gittiği her takımı mütemadiyen küme düşme potasına sokarak belalarla, sövülerek kovulmak ciddi bir teknik direktörlük aciziyetidir.. Buna karşın sadece bizim güzel ülkemizde olan bir paradoks olmakla beraber küme düşme potasına giren, kalbur üstü, vasat erdoğan'dan daha önce kuyruğu yansın yanmasın her türlü takımımız yine yeni yeniden kendisinden medet umarlar.. Ne yapmıştır erdoğan arıca bu güne kadar biraz bakalım wikipedia'yı kaynak göstererek..
"2006/2007 sezon ortasında Gaziantepspor'un teknik direktörlüğüne getirilmiştir. Oradan istifa edip 2007/2008 sezon ortasında Çaykur Rizespor'un teknik direktörlüğüne getirilmiştir. 2007-2008 sezonunun bitmesine kısa bir süre kala Çaykur Rizespor'la ayırdıktan sonra 2008-2009 sezonunun 10. haftasında Hacettepe'nin teknik direktörlüğüne getirilmiştir."
Dikkat edilirse wikipedia'ya biografisini yazan arkadaş bile kendisinin 2006-2007 yılından önceki jet teknik direktörlüğüne yetişememiş.. Önceki kariyeri "daha önce de birçok anadolu takımını çalıştırmıştır" denilerek kestirip atılmış.. Şimdi olaya biraz daha derinlemesine bakalım.. Misal kulüp başkanısınız ve kalburüstü takımınızı çalıştırmanız için teknikdirektör seçmeniz gerekiyor.. Bir tarafınızda futbolu bıraktığı 1990 yılından beri( 20 yıl geçmiş sanırım) teknik direktör olarak en iyimser 20'nin üstünde takım çalıştıran, tek meziyeti milli takımımızın şerefli mağlubiyetler aldığı, ingiltere'den 7-8 yediği dönemlerde 30 kez milli takıma faal futbolcuyken seçilmiş olan bir "teknik" adam.. Diğer tarafta türk futbolunun altın çağında futbolu bırakmış, en kaliteli teknik adamlarla çalışmış, bu dinazorlardan sıyrılıp şans bekleyen ve erdoğan arıca'yı zannımca tek kerameti olan "milli olma düzeyinde katlayan" tecrübesiz, başarıya aç bir teknik adam.. Bir nevi şu aralar dünyayı saran, koca milan'a bile ilham veren mini guardiola emsali.. Hangisi sizce ? Denenmiş ve defalarca başarısız olan mı, denenmeyen başarılı olması arıca emsallerinden daha yüksek olan bir hoca mı ? Hani en basitinden teknik direktörlük kriterinde milli olmak baz alınsa diyelim.. Bunlara 20 senede 20'den fazla şans verilip hala da verilmeye devam ediyorsa ve bundan sonra da verilecekse futbol ulemaları "bu ülkede biz futbolcudan öte teknik direktör yetiştiremiyoruz" demesin lütfen.. Turkcell super lig senelerdir ismini duyduğumuz aynı adamlarla dönüyor, dönmeye de devam edecek..
Ha bütün bunları şunun için söylüyoruz.. Az çok galatasaray bloglarını takip edenlerin bildiği üzere jet erdoğan anladığımız dille "rijkaard'ta bir keramet yok bakın rijkaard'tan sonra hiçbir teknik direktörlük tecrübesi olmayan guardiola barça'yı nerelere getirdi" buyurmuş.. Sana lincoln'ün sektirdiği toplar fazla gelmiş be erdoğancığım, hala hazmedememişsin bak kızılay maden suyu ciddi atılım içersinde fazla da pahalı değil git bi ondan iç soğuk soğuk, ferah ferah.. Hani 4-5 kere daha sektirse acaba daha neleri tartışacaktın merak ediyorum.. Ya da biz yanlışız zaten galatasaraylı blog yazarları rijkaard'a dokunulmazlık verdi ya.. Doğru canım, dokunun dokundurun bol bol haklısınız.. Erdoğan görmüş doğruyu işte.. Senin, benim 2 günlük bebe guardiola'nın bile şampiyon yaptığı takım ne de olsa.. Analize ne hacet
http://chaogrey.blogspot.com/2009/10/usta-sen-ne-yaptn-yahu.html
http://objektifanatik.blogspot.com/2009/10/erdogan-arca-frank-rijkaard-napms-ki.html
13 Ekim 2009 Salı
Aslan Franco
Gelmeden önce büyük çoğunluğumuz, en azından leo'nun ispanya performansını takip etmeyen sayısı azımsanmıyacak bir kitle olarak gamlı baykuşluk yaptık.. yılların kalecisiyiz ya en büyük ihtisasımız da halı sahalarda, sokak maçlarında kalecilik yapmak.. fenerbahçe'li çevreninde gazına kapılarak seneler önce bıyığı terlememiş bir kaleciyken yediği 3 tane aşırtma golünden ötürü arjantinliyi sami yen'in kalelerine layık görmedik..
Zaman geçti sezon başladı.. Önce arjantinli antep karşısına çıktı.. Yine gamlı baykuş olduk, hala aklımızdan mazi çıkmadı.. yediği uzaktan golü önde durmasına bağladık.. Haftalar ilerledi, leo(aslan) her geçen gün kaleye daha da ısınmaya, doğru orantılı olarakta muhalif olan herkesi susturmaya başladı.. İnanılmaz kurtarışlar, jeneriklik blonjyonlar, maçın gazına stresine heyecanına kapılmayıp kenardaki ustanın sözünü harfiyen uygulayarak ısrarla topu oyuna eliyle sokması gibi özellikleri beşiktaş maçında tavan yaptı.. Leo bizi mest etmişti gün geçtikçe zirveye doğru çıkan grafiği ile.. Ayrıca de santcis'te sıklıkla karşımıza çıkan olmadık zamanlarda olmadık goller yeme sorunsalı leo'da şu ana kadar hortlamadığını rahatlıkla kabul edebiliriz.. Bunun ismi de istikrardır..Keza almanya'da ki hamburg maçını kurtaran santcis, ali sami yen'de turun almanlara gitmesinin en önemli sebeplerinden biri olmuştu istikrarsızlığı sebebiyle.. Ne olursa olsun galatasaray'ın şu anki yapısına en uygun kaleci belli bir istikrarı olan kalecidir, bir maç 10 beygir gücüyle oynayıp, sonraki maç kova yaşar olan kaleci değil.. Elbette bir kaleciyi bir maçlık hataları ile idam sehpasına götürmek, emek hırsızlığı ile suçlamak yanlış hele hele bu adam italya'nın sayılı kalecilerinden biriyse..ama santcis'in bu tip arızaları sezon içersinde oldukça fazla nüksediyordu.. leo'nun ortalama 10 haftalık performansı ile santcis'in 10 haftalık performansı karşılaştırılırsa dediklerimiz daha net anlaşılır.. En azından olayın istikrar yönü alenen ortada.. hangisi daha istikrarlı ?
Söz hazır karşılaştırmalardan açılmışken son 15 senede galatasaray tarihine ismini altın harflerle yazdırmış iki adamdan bahsetmemekte olmaz.. Tabi biri mondragon, diğeri taffarel.. Leo'yu 10 haftalık bizlere sunduğu kalecilik vasıfları ile değerlendirirsek ikisindende biraz alan ama gerçeği kabul etmek gerekir ki ne mondi ne de tafo olan bir kaleci.. Oyuna topu iyi sokması ile taffarel'i andırıyor ama öyle ya da böyle bu efsane ile karşılaştırmak için 10 haftalık periyot çok erken.. Keza jeneriklik kurtarışları ile de mondi'yi andırıyor.. Ancak tıpkı tafarel'de olduğu gibi kolombiyalı ile de karşılaştırmak için çok erken.. zira bu iki kaleciden biri 4 yıl diğeri 7 yıl aralıksız bu takımın formasını giyerek kendilerini bizlere tanıtmak hatta ezberletmek için yeterli bir süre ülkemizde kaldılar.. Bu efsanelerle karşılaştırmak istikrar dışındaki diğer özelliklerini de net olarak görebilmemiz için leo'nun en az 2 sene kalede olması gerekir.. Ama ilk etapta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki mondragon'dan sonra oluşan o boşluğu santcis'te dahi gitmeyen güvensizliği ortadan kaldırdı arjantinli..
Önünde defans olmadığı müddet kaleye değil franco gordon banks'i koysan kasımpaşa karşısında bile 5'lik olur.. Nitekim son maçlarda yenilen gollere de bu bağlamda bakacak olursak oyun disiplininden yüzde yüz kopmuş bir defans ve orta saha hattının gerisinde leo'nun yediği gollerde hiçbir hatası yoktu.. Leo iyi bir kalecidir, ispanya'da en uzun süre forma giyen yabancı apoleti ile galatasaray'a gelmiştir, boş değildir.. İstikrarlı olması bunun en büyük kanıtıdır.. ha mondi ya da tafo olur mu ? bekleyeceğiz..
7 Ekim 2009 Çarşamba
Elano Blumer
Henüz eleştirmek için çok çok erken olan futbolcudur elano blumer, tıpkı hollandalı hocası gibi.. hele hele bu adam bu topraklarda futbolun profosörü olarak bilinen "lucescu" nun yere göğe sığdıramadığı, brezilya teknik direktörü dunga'nın kesinlikle vazgeçemediği hatta kaka'nın önünde duran toplarını teslim ettiği adamsa orda futbolculuğunu sorgulamadan önce bir kere daha durmak gerekiyor..
Nedense bizim millet adam topu ayağına alsın, daha ilk maçında hagi gibi alex gibi zımbalasın, kaleciyi de içeri soksun, fantazi yapsın, rövaşata yapsın, amuda kalksın, aşırtsın falan istiyor.. Hadi onu da geçtim en spesifik örneği şu ki "ey dostlar bu adam brezilya milli takımında zaman gelip daniel alves'i kesen adam, hatta dünya derbisi arjantin maçında alves'i kesti". bazı kesimlerce maldonado ile eşdeğer tutuluyor akıl alır gibi değil.. Gerçeği kimlerin eşdeğer tuttuğu da belli..
Hepimizin bir karakteri, hepimizin binbir türlü huyu var.. Evet insanız ama karakterlerimiz farklı.. Kimimiz kendimizi yabancısı olduğumuz bir ortamda rahat hissetmez, söylemek istediklerimi söyleyemez, rahat hareket edemeyiz.. Çünkü bu bizim karakterimizdir ve yabancısı olduğumuz bir ortam ister istemez alışana kadar alışma süresi içersinde bizi gerer.. Belki bu ortamda yapmamamız gereken bir sakarlık, söylemememiz gereken bir söz söyleriz.. Gerginlikten panik heyecan yaparız.. Sonra şöyle bir kendimizi tarttığımızda lan ben bunu nasıl söyledim ? Bu sakarlığı nasıl yaptım diye dövünür, düşünür dururuz.. Belirgin bir örnek daha vereyim daha önce hiç gitmediğiniz bir ülkeye gidip tanımadığınız insanlarla, farklı kültürden, farklı dinlerden arkadaşlarla kaynaşmak zorunda olduğunuzu düşünün.. Kaç kişi rahat ve güvende hissedebilir kendini ?
Olayı yeşil sahalara indirgeyecek olursak yabancısı olduğumuz bir yerde rahat hareket edememiz en azından o ortama alışana kadar rahat olmamamızın bir benzeri bu karaktere sahip bir futbolcu için sakın alışana kadar tam olarak futbolunu, yeteneklerini baskı ve karakter unsurları sebebiyle ortaya koyamamak olmasın ? Bir an için yetenekli ama sosyal ortamlara alışmakta güçlük çeken içimizden bir insanla karakterini sahaya yansıtmakta güçlük çeken forma numarasında 9 yazan futbolcuyu karşılaştıralım bir fark var mı ?
olayı daha da derinleştirirsek zamanla insan kendini bulunduğu ortama, yeni arkadaş çevresine ve yeni ortamına alıştırdıkça daha rahat hareket etmesi en azından karakterini daha rahatlıkla ortamına sunması kaçınılmaz bir gerçektir.. Bu zamanın getirdiği rahatlık payının ismi de hepinizin taktir ettiği üzere alışmadır.. Peki şimdi bu durumu henüz yeni girdiği, farklı bir futbol kültürü ile tanışan 9 numaralı futbolcu ile karşılaştırırsak ? Karakter olarak bir fark var mı ?
Zaman herşeyi gösterecektir, alışma payının ne kadar sürede geleceğini de gösterecektir, uyum ve uyumsuzluğu da gözler önüne sunacaktır.. Ama bunun içinde bu ülkenin futbol kültüründe pek yeri olmayan bir şey gerekiyor o da sabır.. Daha 2-3 sene önce şampiyonlar ligi kupasını havaya kaldıran, guardiola'nın bile kabul ettiği eşsiz sistemi kuran insanları acımasızca eleştirenlerin ülkesinde istenebilecek en son şey herhalde.. dünyanın futbol ülkesi, beynin hünerli ayaklara en iyi şekilde hükmettiği futbolcuların yeri olan brezilya'da ki kafalar maldonado ile karşılaştıranlardan çok daha büyüktür..
2 Ekim 2009 Cuma
Mehmet Topal Aranıyor !
İnsanlar farkındadır herhalde.. Sadece galatasaraylılar değil galatasaray dışında bir takımı destekleyen az çok futbol bilgisi olan kişilerinde gözünden kaçmayacak bir gerçek var ki mehmet topal inanılmaz derecede formsuz.. hatta dibe vurmuş durumda, dünden daha kötüsünü göremeyiz bundan sonra..
Biz ilk olarak müzmin sakat tobias linderoth'un yokluğunda o bölgeye epey dar geleceğini düşünmüştük genç, yağız delikanlının ama topal o bölgeye değil dar gelmek linderoth'u bile ülkesine gönderecek kadar sağlam top oynadı, hatta yerinde oynamadığı mevkilerde bile olağanüstü bir azim gösterdi.. Geçen sene defans fakiri olunan dönemde paşalar gibi top oynadı en gerilerde..
Enteresan şekilde daha önce de uzun süreli sakatlıklar yaşamasına rağmen sakatlıktan sonra en kötü formunu frank rijkaard döneminde göstermeye başladı.. 3-4 senedir istikrarlı futbolundan taviz vermeyen topal'ın dibe vurduğu an kesinlikle dünkü sturm graz maçıdır.. İlk goldeki kendine yakışmayan güçsüz hamlesi topu savuşturmaya yetmediği gibi grazlı oyuncunun önüne düşen top akabinde gol geldi.. Keza ikinci yarıda yaptığı hata muhtemel ikinci golün eşiğinden döndürdü sturm grazı..Bu denli istikrarlı bir futbolcunun kariyerinin en verimsiz dönemini yaşamasındaki sebepler çok çeşitli olabilir.. İlk olarak mevkisindeki ciddi rekabetin topal'ın üzerinde baskı oluşturduğu ihtimali değerlendirilebilir.. Ama geçmişe bakıp geleceğe dair bir buket sunacak olursak o topal değil miydi koca isveç milli takımının oyuncusu ile rekabete girip formayı kazanan.. Şimdi ayhan, sarp, barış, linderoth ile mi rekabete giremiyor ? Açıkçası bu ihtimalin topal'ın futboluna negatif bir etki yaratacağını düşünmüyorum..
Bir diğer ihtimal rijkaard'ın beklentilerinin topal'ın futbol karakterinden fazla olması olabilir ki bu ihtimal bana kalırsa topaldaki düşüşte etkin bir rol olabilir.. Klasik bir geyik ama topu ayağından çıkarabilme sözünün topalda oldukça eksik kalması ve oyun içi görev dağılımına kapasitesinin, taktik varyasyonlara uyumunun şu an itibariyle yeterli olmaması burda daha yüksek bir ihtimal gibi.. Her futbolcu bir taktiğe anında uyacak diye bir kural elbette yok ve anlaşılan o ki topal rijkaard'ın beklentilerini sahaya sunmak isterken oyununa konsantre olamıyor, kendinden emin değil daha da öte güveni yok.. Açıkçası bunca adamla forma savaşına giren, futbol karakterinde istikrardan başka birşey olmayan topal'ın özel hayat vb.. sebeplerden dolayı böyle ciddi bir düşüşe girdiğine ihtimal vermiyorum.. en yüksek ihtimal taktik varyasyona ayak uyduramamasıdır..
Umarım topal'ın bu futbol'u yürümeye yeni yeni alışan bir çocuğun sağlam adımlarla yürümeden önce ufak tefek sendeliyişleridir.. Aksi taktirde senelerdir oynadığı mevkide her teknik direktörün ilk olarak ismini yazdığı topal'ın futbol karakterinin rijkaard'ın beklentilerine sonuç vermediğini görmek bizleri çok üzecek..
30 Eylül 2009 Çarşamba
Ne Pahasına Olursa Olsun Arda'yı Alacakmış !
Gönül futbolu, futbol içindeki güzellikleri hatta futbol sınırları içersindeki çirkinlikleri bile konuşmak istiyor ama ister istemez ağzımız, ellerimiz futbol içersindeki ahlaksızlıkları yazar oluyor.. Şahsen sanlı sarıalioğlu'nun "rijkaard'ta hata yapar" yazısıyla ilgili birşeyler karalayacaktım ama levent tüzemen'in bir yazısı dikkatimi bir anda sanlı kaptan'dan bu yazıya kaydırdı..
Açıkçası telegolü izlemedim, arda'nın aziz yıldırım ile bayramlaşmasını da telegolü izleyenlerden duydum.. Bu günkü yazısında levent tüzemen olayı özetleyen bir yazı yazınca kesin bir kanaate vardım yapılanların ahlaksızlık boyutu hakkında.. Ne pahasına olursa olsun fifa sözleşmesi devam eden oyuncuları "ayartmaya çalışan" kulüplere kesinlikle göz açtırmıyor bunu hepimiz biliyoruz. Hatta verilen fahiş cezalar malum.. Ama birileri çıkıyor samimi duygularla sadece bayramlaşma niyeti ile gelen genç bir futbolcuya "sayemde köşeyi döndün, seni ben zengin ettim burada herkesin önünde söz veriyorum seni sözleşmen bitince fenerbahçe'ye alacağım" diyebiliyor.. Acaba bu şifaen yapılan, son derece ciddi olduğu ayan beyan belli olan teklif, ahlak kriterleri, futbolun etiğine ne kadar sığan bir davranış ? Dikkat çekmeyecek gibi bir durum değil, hele kimse bu işe şaka falan demesin bi yerimle gülerim.. Acaba bu durumu galatasaray yönetimi belgeleri ve şahit olan sinan engin ile birlikte fifaya şikayet etse bu başvuruyu fifa "şaka yapmış adam canım" diye mi algılar ? Orasını bilemeyiz ama bildiğimiz birşey varki sırf bayramlaşma niyetine gelen birine böyle belden aşağı ve "seni ben zengin ettim" gibi terbiyesizce şeylerde söylenebiliyormuş.. Herşeye rağmen şahsen arda kadar galatasaraylı olan 100 kişiden 90'ı o durumda olsa bu şartlar altında değil aziz yıldırım ile bayramlaşmak yüzüne bile bakmazdı.. Ha bundan sonrası için "seni ben zengin ettim" gibilerinden direkt haysiyet ve şerefe odaklı laflardan sonra arda hala aziz yıldırımla muhabbetine devam eder ve bu kadar iyi niyetli olursa gerçekten üzücü olur.. Çünkü bu resmen "senin futbolunda bi keramet yoktu ama ben bir teklif yaptım nerelere geldin bak" demek. Bu arada levent tüzemen'in güzel yazısı için:
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/tuzemen/2009/09/30/arda_fifa_ve_etik
28 Eylül 2009 Pazartesi
Gökmen Özdenak'ın Tespit Yaptığı An !
Bazılarının çok beklediği an dün gece yaşandı.. Galatasaray puan kaybetti e tabi o bazıları boş durdu mu durmadı.. Zaten neler çemkirdiklerini az çok biliyoruz.. Bir tanesi kendi tabiri ile taş gibi defans adamı(!) volkan yaman'ın neden satıldığından dem vurmuş, küçük(!) bir tanesi de futbolun profösörü edası ile rijkaard ve neeskens'e mesaj göndermiş. "Yanlış okuyorsunuz oyunu, siz barış ile ayhan'ı yedek tutarken neden bu değişiklikleri yapıyorsunuz?" buyurmuş.. Ama zannımca ve beni ters köşeye yatırırcasına en önemli ayrıntıyı tespit yaparken mütemadiyen saçmalayan ama iyi bir galatasaraylı olduğu su götürmez gerçek olan gökmen özdenak yapmış.. Sisteme bağlı kalmak isimli yazısıyla.. Ha dün gece telegol'ü izlemedim belki orda bu yazıyı dahi kendisinin yazdığından şüphelendirecek sözler söylemişte olabilir. ama bir çok ulemanın aksine rijkaard'ın sisteme bağlı kalmak için bu oyuncuları oynattığını ve değişiklikleri ona göre yaptığını bahsetmiş.. c, e , f planlarına girmemiş.. Umarız gökmen özdenak'ın bu formu'da sabri'nin beşiktaş maçındaki formu gibi gelip geçici olmaz. Yazısı burda:
http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/79197-sisteme-sadik-kalmak-makalesi.aspx
13 Eylül 2009 Pazar
Mustafa Sarp ve Sex And The City
Dünkü telegol'de Mustafa Sarp'ın tabata ile girdiği diyaloga binayen maç sonunda kamuoyuna yaptığı özür açıklamasından sonra ahmet çakar bizim mustafa'dan baya etkilenmişe benziyordu.. ama yine de esas bombayı gökmen özdenak patlattı ve devamı bir şekilde geldi..
a.ç : Bakın beyler şu konuşma, şu mizaç.. Mustafa Sarp iddia ediyorum türk futbolunun en yakışıklı futbolcusudur
g.ö: Hocam nasıl Sex And The City'de oynar mı ?
a.ç: sex and the city'de değil her yerde oynar..
10 Eylül 2009 Perşembe
Toraman Neden Milli Takım Yüzü Görmez ?
Acaba beşiktaş ile fenerbahçe arasında bir takas söz konusu olsa ve "milli futbolcu" etiketi ile önder beşiktaş'a, toraman fenerbahçe'ye gönderilse hangi takımın taraftarı üzülür, hangisi sevinir ? Sorunun cevabı milli takımın defansında kimlerin olup olmaması konusunda ipuçlarını fazlasıyla içeriyor.
21 Ağustos 2009 Cuma
Abdul Kader
D-Smart yoksunu olduğumuz ve Ali Sami Yen'e uzak bir yerde ikamet ettiğimiz için maçı izlemek için kıraathane yollarını tuttuk yarım saat önceden.. Gittiğimiz mekandaki büyük salon yarı yarıya ayrılmış durumdaydı.. Bir tarafı fenerbahçe maçı, diğer tarafı da galatasaray maçı için ayrılmıştı.. Ancak enteresan bir durum söz konusuydu ki maçı izlemeye yarım saat önceden gitmeme rağmen gittiğimiz yerin "galatasaray" için ayrılan bölümü tıka basa dolmuştu.. Tek tük oturulacak yerler vardı.. Daha önce de avrupa kupası maçlarını aynı yerde seyrettiğim ve 5 dakika kala bile salonun yarısının dolmadığını bildiğim için bu çok enteresan durumdu.. Demek tribünlerdeki galatasaray'ı izleme arzusu taraftarı ve maçı tribünlerden izleme imkanı olmayanları en yakın d-smartlı televizyona koşturtmuş..
Maçın ilk 20 dakikası estonya takımının 10 kişi hatasız defans oynama anlayışı ile geçti.. Galatasaray ağır siklet boks şampiyonu edası ile orta sahada öyle bir top çevirmeye başladı ki, rakip amatör boksörün gardını açtığı en ufak bir anda knockout edici yumruğu keita indirdi.. Zaten bu dakikadan sonrada film koptu.. O dakikaya, galatasaray'ın rakibi tarttığı ana kadar takım içersinde denizli maçından bu yana devam eden tek tük hatalar sırıtmadı değil.. Elbette bunlar takımın hücum zenginliği ile kıyaslandığında incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerdi ama tıpkı denizli maçında golden önce barış'ın yaptığı top kaybına benzer bir kayıbı ayhan 2 defa yaptı.. Belki estonya takımı biraz daha becerikli olsa ve hucumda teknik ayaklara sahip olsalardı ilk dakikalarda canımız sıkılabilirdi ama çok şükür bütün bunlar sadece "ders alınması ve giderilmesi gereken hatalar" olarak kaldı, acı tecrübe olmadı..
Bu taktik anlayışı içersinde hücuma kalkılırken yapılan pas hataları özellikle defansın göbeğinde 2 tane ağır oyuncuya sahip takımı olması gerekenden daha fazla şekilde tehdit ediyor.. Bu bağlamda burda en büyük sorumluluk takımın teknik yoksunu ya da teknik yeterliliği kısıtlı bazı adamlarının üstüne kalıyor.. Sabri, Ayhan, Mustafa Sarp, Barış Özbek gibi.. Özellikle mustafa sarp her geçen gün üstüne birşeyler koyup daha az hatayla oynamaya ve gün geçtikçe topal'ı aratmamaya başladı.. Bülent korkmaz'ın bu takıma en büyük sevabı oldu onun transferi..Maç içersinde minimum düzeyde hata ile oynadı..Ancak aynı şeyleri Ayhan Akman ve Sabri Sarıoğlu için söylemek güç.. Ayhan hala ayağında inanılmaz derecede gereksiz top tutuyor.. Bunu rijkaard mı söylüyor acaba orasını bilmiyorum ama top tutma sevdası talin'in gelişen 2-3 tek tük atağının yaratıcısı oldu.. Hafta sonu rakip talin olmayacak malesef.. Sabri'ye ise söylenecek söz yok.. Artık barım barım bağırıyor bu takımın, lokomotif gibi işleyen takımın bir ferdi olamayacağını.. Umarım kenardaki usta tez zamanda bir şeyler düşünür bunun için.. Zira keita'nın binbir emekle, deli gibi koşarak taşıdığı topları böyle emek hırsızının dağlara taşlara orta yaparak harcaması sabır taşını çatlatır...
Keita, ya işkembeden sallayanlar.. Tek bir futbolunu izlemeyip istatistiklere, gazete küpürlerine bakarak spor yazarı olduğunu zannedenler, "bakın lyon satıyorsa iyi oyuncu değildir, kaç gol atmış ? " diyenler cevabını yavaş yavaş almaya başladı.. Böyle giderlerse de sezon sonunda keita'nın kramponlarını yerler..Muazzam bir oyuncu. Şahsen lyon'da hiç izlemedim ama insan ötesi fiziğini tekniği ile birlikte bu kadar muhteşem kullanan bir adamın eşi benzeri yoktur.. Ayrıca freekick golündeki tekniğe ve falsoya da dikkat çekerim.. Muazzam bir şey..
Taktik öyle bir işliyor ki, arda dursa keita sivriliyor, baros dursa kewell sahne alıyor.. Kimse bir oyuncunun formsuzluğunu skora yansıtıp onu akbabaların önüne atmıyor.. Mazallah bu gün rakip başka bir takım olsa ve diğer oyuncular gol atamasa "baros'a" sallayanların haddi hesabı olmazdı.. Bu arada aydın yılmaz netanya maçının üstüne daha şimdiden yatmaya başladı.. Ya da o oyununun rakibin zayıflığına bağlı olduğu ortaya çıkmaya başladı.. Kalibresi galatasaray'da oynamak için yetersiz.. Rijkaard'ın serdar eylik bu derece iyiyken ilk 18'e bile almamasında ve aydın'a şans vermesinde vardır bir bildiği umarım.. Bu arada kewell için ne söylesek az.. Bu kadar temiz bir son vuruş, yedekliği sorun etmemesi, müthiş bir profosyonellik.. Gitmesin bu adam.. Lütfen sezon sonu bitecek olan şu kontratı için birileri bişeyler yapsın !
16 Ağustos 2009 Pazar
Volkan Yaman
Fatih Terim'in Yunanistan maçında süpriz bir şekilde kadroya alıp İbrahim Üzülmez'in yerine oyuna koyduğu ve tabir yerindeyse canavar gibi top oynadığı günden bu yana kayıp Volkan Yaman.. Belki de sırf o maçın yüzü suyu hürmetine Galatasaray'a transfer edildi.. Galatasaray'da ilk bir kaç maç attığı frikik gollerinden sonra taraftarda inanılmaz bir heyecan oluşturdu, hatta çok iyi hatırlarım gs tv'de bir röportajında soru soran spiker frikiklerini roberto carlos'un frikikleri ile bile kıyasladı.. ama yaptıkları ufak çaplı gazdan öteye gidemedi Hakan Balta geldikten sonra.. Volkan Yaman'ı arıyoruz ama neredeyse 3 senedir sol bekte inanılmaz defansif zaafları ile o günlerden bu günlere "ne yaman çelişki" dedirtmekten başka hiçbirşey yapmıyor ya da yapamıyor.. Hakan Balta sakatlanmasın diye dua ediyoruz.. Nitekim bu gün Alparslan Erdem'den bile daha kötü durumda olduğu apaçık ortada.. Keza Rijkaard'ın dünkü denizlispor maçında oyunun 55. dakikasına doğru onu oyundan alışı alkışlatmak, ya da hakan balta'yı denemek için olmasa gerek ?
12 Ağustos 2009 Çarşamba
Profosyonelliğe İnat Amatör Frank Rijkaard !
El Mundo Deportivo, Rijkaard’ın, Milan ve Chelsea’den aldığı 5 milyon euroluk teklifleri geri çevirerek, paraya değil, futbola aşık olduğunu kanıtladığını da ifade etti.
milliyet'in kolpa haberlerine doğal olarak inanmakta güçlük çektiğimiz için bu da elmundodeportivo'nun sitesinde verdiği haber
Chelsea y Milan y que le paga un sueldo anual de unos 5 millones de euros.
bu da haberin tam linki
http://www.elmundodeportivo.es/gen/20090811/53762001235/noticia/rijkaard-resurge-en-turquia.html
Eğer böylesine olağanüstü kariyere sahip bir adam galatasaray'ın çıkması mümkün olmayan ancak avrupa'nın süper takımlarının ve arapların sunacağı 5 milyon euroluk bir rakamı reddedip, hala kesin olmayan ama kulaktan dolma haberlerle bu tutarın 1-1.5 milyon euro eksiğini kabul ediyor, büyük kulüplerin şanını, şöhretini arapların parasını elinin tersiyle itip buralara kadar şampiyonlar ligi şampiyonu heybeti ile geliyorsa o adamın chelsea ve milan'da gerçekleşmesi mümkün olmayan, ancak buralarda gerçekleştireceği bir şey vardır o da günümüzde para ile eşdeğer görünen profosyonelliğe esir olmayıp başarının körüklediği amatör bir ruh ile Tarih Yazmak ! Büyüksün rijkaard.. Şanı, Şöhreti en önemlisi Parayı seçmeyip, bir şeylere inandığın o yolda ilerlediğin için.. profosyonellere inat amatör olduğun için çok daha büyüksün ! Biz değil 1 milyon euro, 200-300 bin euro ile "profosyonellik" diyerek kulüp satanları gördük.
9 Ağustos 2009 Pazar
Rahat Maç İzlemek Yok - Sabri Sarıoğlu
Bir Sabri klasiği daha.. son dakikadaki gereksiz hareketi olmasa hem kulübedeki rijkaard son dakikalarda defalarca saatine bakıp bu kadar gergin maç izlemeyecek, hem de biz televizyonun başında hollandalı'nın yarattığı takımı zevkle izleyecektik ama malum olmadı..
Gaziantepspor gibi beto, tabatha ve en son julio cesar'ın eklendiği teknik ayaklara sahip bir takım karşısında takım aman aman pozisyonlar vermedi.. Atılan 2 golden biri kişisel yetenek, diğeri ise kişisel beceriksizlikten doğdu.. Gökhan zan ilk maç itibariyle bir çok taraftarın korktuğu sakarlıklarından kısmende olsa uzak, güvenli bir savunma anlayışı içersindeydi. Ancak yine de bu durum kaliteli bir defans oyuncusu transfer edilmesi durumunda taraftarın inanılmaz derecede rahatlamasını engelleyecek bir durum değil.. Aydın Yılmaz'ın Netanya maçında yaptıklarını gördükten sonra bu maça dair de insan umut ışıkları görmek istiyor ama olmuyor.. istikrar adına sekteye uğradığı bir maç oldu bu aydın yılmaz için.. insanın kafasında ister istemez soru işaretleri oluşuyor acaba aydın'ın o muazzam performansı ancak zayıf bir takım karşısında mı gösterebilir diye.. mustafa sarp televizyon karşısında kocaman bir "ohh be" denilen anlarda ekranda görülen isimdi.. Gerek yaptığı kritik müdahaleler, gerekse attığı gol ile en azından sezon başı oluşturulmak istenen "maldonado ayarında topçu" olmadığını göstermiş oldu.. Ayhan ise tıpkı geçen seneki gibi hala luzumsuz ve fuzuli şekilde ayağında çok top tutuyor.. Müsait zamanlarda boş adamlara pas vermek yerine ısrarla top tutuyor..
Geçen seneki arda için adnan polat 10-15 milyon euro fiyat biçiyorsa bu seneki arda için biçilecek fiyat 30 milyon euro'dan aşağa değildir.. İddia ediyorum bu gün arda turan'ın yerinde elano'dan önce transfer gündemine gelmiş "deco" oynasa daha fazlasını veremezdi.. futbol hüvviyeti inanılmaz derecede değişti, 10 numara ve kaptanlığın bu kadar güven aşılaması olağanüstü bir durum.. Nitekim kalli de 2 sezon önce lincoln'ün olmadığı zamanlar arda'yı şimdikine benzer bir rolde oynatırdı ancak o zamanla, bu zaman arasındaki inanılmaz fark ortada.. olağanüstü bir durum.. 2 asist 1 gol.. hepsinden öte duran top yeteneğini inanılmaz şekilde geliştirmesi..
Leo franco golde biraz öndeydi, ancak kalesinde olsa bile benim diyen bir kalecinin kurtarabileceği şut değildi atılan muazzam vuruş.. bunun dışında pozisyonlarda biraz önde olduğu da gözlerden kaçmıyor ve çekilen şutlarda yürekleri ağızlara getirmeye yetiyor.. Nitekim beto'da bunu anlamış olacak ki ilk yarıda ve ikinci yarıda leo franco'nun önde olmasından ötürü açtığı köşeye ısrarla ayak içi şut çekmeye çalıştı.. Açıkçası kale bana bu sene pek güven vermiyor..
Rijkaard'ın goller karşısındaki mutluluğu ise muazzamdı.. 40 yıllık galatasaraylı gibi atılan gollerden sonra sevindi.. yenilen gollere takımımdan ziyade rijkaard için ekstradan üzüldüm.. o mutluluğunu gördükten sonra yenilen golde karalar bağlamış şekilde kameralarda gözükmesi kötü bir tabloydu.. Hala zamana ihtiyacı olduğu görülen keita, hazırlanmak üzere florya'da bekleyen elano var.. Acaba onlar ağırlığını koyunca daha neler olacak göreceğiz..
6 Ağustos 2009 Perşembe
Gözümüz Aydın !
Bir futbolcunun oyun karakteri 1 sene içersinde bu kadar mı değişir inanmak hakikaten güç ! Geçen sezon itibariyle üstüne hiçbirşey koyamayan Aydın Yılmaz maçın yıldızı, prangalar bağlayan nonda kazmalığına rağmen inanılmaz istekli, 1 senedir top oynamayan linderoth ve uğur harikulade, keita ayağına her top gelişinde heyecan veriyor.. Ancak beni en çok şaşırtan aydın yılmaz !
Elbette bu kadar farklı bir sonucun ortaya çıkmasında rakibin vasat oyunununda etkisi var ama benzer vasatlıktaki tobol karşısında oynayan galatasaray ile bu günkü galatasaray arasındaki fark akılalmaz derecede fazla.. O zamanlar "futbolcu değil, hazır olsalar ne yazar" dediğimiz adamlar bu gün bize nazire yapıyorlar..
Aydın Yılmaz ilk netanya maçında ciddi şekilde silkelenmişti ama özellikle bu maçtaki olağanüstü patlaması kimsenin beklediği bir şey değildi.. keita'nın golünde koşu yoluna attığı akılalmaz pas aydın yılmaz'ın zirve yaptığı ve kendisine söylediğimiz sözleri bize yedirdiği andı.. nasıl ölçtün ? Nasıl biçtin be arkadaşım ? Herhalde 1 metre öteden keita'nın ayağına rasgele biri eli ile topu atsa bu kadar ayağına oturturdu.. Aydın bunu 20-25 metreden yaptı.. Yeteneksiz dediğimiz adam abdullah avcı'nın "üstünde durulursa arda'dan bile daha potansiyelli" lafının doğruluğunu olumlu anlamda sorgulatmaya başladı.. Eğer bu maçtaki performansını lige yansıtır, yani bu formunun rakibin zayıflığından dolayı ivme kazanmadığını aslında bu yeteneğe sahip olduğunu ispat ederse isme bakmayan ve hak eden kişiye formayı vereceğini her fırsatta söyleyen rijkaard'a da iyiden iyiye ilk 11 için göz kırpmaya başlayacak önünde kewell, keita gibi alternatifleri olmasına rağmen.. Bu günkü oyununa hayran kalmamak mümkün değildi.. 3 asist yaptığı yetmezmiş gibi nonda daha becerikli olsa 5 asist yapacaktı nerdeyse..
Nonda hala üstünde hafiften kazmalık olmasına rağmen oynama isteği geçen seneki nonda ile mukayese edilemiyecek boyuttaydı.. Müthiş bir arzuyla oynadı nitekim şu anki becerileri 3 gol atmaya yetti.. Arda ise iyiden iyiye ronaldinho olmuş.. Eğer bu sene çalımlarını bu kadar kendinden emin şekilde atıyor, kendine bu kadar güveniyorsa 10 numara ve kaptanlığı kendisine layık gören yönetimle beraber rijkaard'ın büyük katkısı var.. Geçen sene kanatlarda oynarken de aynı arda vardı ama yönetim ve teknik ekibin yaptığı katkılar arda'ya inanılmaz bir özgüven kazandırmış.. Resmen mest ediyor bu adamı izlemek.. top ayağındayken ne yapacağını kestirememek acaip bir keyif veriyor insana.. Birde acaba bu kadar güzel duran top kullanırken, artık bu işin kimyasını çözmüşken kornerlerin başına elano'nun geçmesi acaba doğru olacak mı ?
Takımın vites arttırdığı bir gerçek ama herşeye rağmen bu maçın tıpkı fenerbahçe'nin boluspor'u 5-0 yendiği hazırlık maçı gibi ölçü olmadığı da bir gerçek.. O maçtan sonrada boyalı basındaki bazı kalemler fütursuzca fenerbahçe'nin ligi domine edeceğini, açık ara şampiyonluğa koşacağını söylemişti.. Takımı ciddi bir rakiple oynadıktan sonra değerlendirmek daha mantıklı.. Eğer ciddi bir rakip karşısında da aydın bu oyununu oynar, nonda bu arzusunu sürdürürse işte o zaman birşeylerin "gerçekten" yerine oturduğunu söylemek şimdikinden çok daha doğru olur.. Bu sonuç ister istemez insanı gaza getiriyor, hatta o kadar gaza getiriyor ki bir ara kahvede maçı izlerken "lan elano bu takımda kimin yerine oynayacak?" dedim içimden.. tek bir gerçek var galatasaray'ın çarkları "usta" nın hünerli teknik zekasında işlemeye başladı.. En azından birbiri ile eşdeğer iki zayıf rakip karşısında oynanan futbolun bir anda 180 derece değişmesi bu görüşü ilk etapta rahatlıkla teyit ediyor.. Şimdi sıra zor koşullarda "usta" nın teknik zekasının çarkları nasıl çevirdiğini görmekte !
Git Artık Başımızdan !
Ahmet Bulut denilen arkadaşın sporx'e verdiği röportajdan ufak bir kesit:
Arda, Avrupa'ya gitmek istiyor mu?
"Öncelikle herkes şunu bilmeli, Arda Turan'ın kulübüyle mukavelesi devam ediyor. Tabii ki her futbolcu Avrupa'da futbol oynamak ister. Yalnız Arda'nın ve benim istememle bu iş olmaz, kulübün de istemesi lazım. Benim burada görevim Arda'yı mutlu ettirmek."
-Arda için size danışan Avrupa'dan kulüpler oldu mu?
"Evet oldu. Olmasa zaten üzücü olur. Ama bunları söyleyemem."
-Adnan Polat; 'Arda'nın kariyer planını yaptım' demişti. Bununla ilgili olarak konuştunuz mu?
"Tabii ki konuştuk. Benim başkanla konuştuğumuz, başkanla bizim aramızdadır. Adnan Polat'ın, Arda ile ilgili planı hazır, bunu ben biliyorum, Arda biliyor ve başkan biliyor. Bu bilenler de yeter. Başkan, Arda'yı seviyor ve onu da kaptan yaparak onure etti."
Bu arkadaş galatasaray'dan vakti zamanında ekmek yemesine rağmen daha sonra müthiş yeteneklerinden(!) ötürü zeytinburnuspora gönderilişini galatasaray'a mal edip seneler sonra "ben size gösteririm" hırsı ile kulübe en çok zarar veren kişi malumunuz.. Bu hırsında başarısız olduğunu söylemek yalan olur.. uefa kupası apoletli oyunculardan milyon dolarlar kazanacak durumdayken bu arkadaşın futbolcuları ayartması sayesinde 5 kuruş kazanamadık.. Daha sonrasında da nal topladığımız oyunculardan birini fener'e, birini beşiktaş'a aldırttı.Yaşanılanlar, galatasaray'a yaptığı tahribatlar bu şekilde ortadayken şimdi de en değerlimiz, canımız ciğerimiz arda turan'ın başında dolanıyor.. Bir de sanki alay eder gibi "biz adnan polat ile ortak hareket ediyoruz" diyor, kendince galatasaraylı taraftarın gönlüne su serpiyor.. Herşeyi biliyoruz biz. Hiç inandırıcı değil bu sevimlilik gösterileri ! Arda'nın galatasaraylılığından elbette bir şüphemiz yok ama bu tarz futbolcunun aklını çelme ihtimali yüksek olan adamların "ardamızın" peşinde olması üzüntü verici ondan da öte kaygılandırıcı.. Geçmişte tanju'nun fenerbahçe'ye gidişindeki en büyük etkenin paranın dışında fenerbahçeli rıdvan dilmen olduğunu da açıkça biliyoruz.. genelde futbolcuların kararsız olduğu durumlarda oyuncuyu 3. kişilerin görüşleri önemli derecede etkiliyor.
Aziz Yıldırım'ın adnan polat'a star tv'de yayınlanan uğur dündarlı "naklen yayın ihalesi şov programında" sarfettiği "arda avrupaya gidince onu nasıl koruyacaksınız bakalım ?" biçimindeki sözünde bile emre'yi kedisine "fenerbahçeli" olarak emanet eden bu menejer arkadaşın varlığının parmağı var.. Kendisi fenerbahçe'ye hizmet eden, bir yandan da galatasaray'ı içten içe hançerleyen bir nefer gibi görevini çok iyi yapıyor..Menejerlik adına yaptığı faaliyettlerde galatasaray dışındaki kulüplere çalıştı. icraatlerinde galatasaray kazançlı çıkmadığı gibi milyonlarca doları buharlaştı..Bütün bunlar taze iken şimdi de bu yapmacık açıklamalar ? Arda'nın niçin bu menejeri transferinde tam yetkili olarak atadığını da hala anlamıyorum.. söylediği "benim işim futbolcuyu mutlu etmek" lafı altında nelerin yattığını geçmişe bakarak göremiyor musun be arda kardeşim ? Arda'nın galatasaraylılığına inanan herkes bu menejerinde diş mihraklara görevini ne kadar iyi profosyonelce yaptığını biliyor.. Acaba ilerde arda'nın galatasaraylılığı ile bu arkadaşın futbolcuyu mutlu etme düşüncesi karşı karşıya gelirse üzülür müyüz ? Arda'nın galatasaraylılığına ne kadar inansakta bu arkadaşın transfer konusunda yetkili olması o kadar da düşündürüyor..