27 Ağustos 2010 Cuma

Çok Sevmiştik Be Taklacı !

0 yorum


Geliş haberini bir sabah öğrenmiştim. O zamana kadar oynadığın futbola dair en ufak bir bilgim dahi yoktu. galatasaray.org'ta öğrendiğim haberden sonra hemen dailymotion'da senin videolarına baktım. Genelde videoların lyon'dan önceki takımında oynadığın futbola aitti. Daha ilk izlenimimde türk futbolunda eşi benzeri görülmemiş yetenekte bir futbolcu aldığımıza kanaat getirmiştim. O çalımlar, sürat, metrelerce top sürdükten sonra dahi inanılmaz bir denge... Nitekim geldin Türkiye'ye.. Florya'da "selamınaleyküm" diyerek Haldun Üstünel'in yanında çaktın imzanı. Haldun Üstünel o gün bir bomba transferin daha geleceğinin müjdesini vermişti. İnanılmaz bir durumdu bu... Pireslerin, Gallardoların, İnsuaların kapısından dönen takım bu gün büyük futbolcuları kadrosuna katıyordu.. Haldun Üstünel'in ağzından çıkan bu laflardan sonra da herkes avrupa futbolunun çok önemli bir futbolcusunun transfer edileceğini biliyordu.. Bir kaç hafta sonra da Elano'nun haberi geldi.. Rüyada gibiydik.. Başımızda dünyanın en büyük teknik direktörlerinden biri ve türkiye standartlarının çok üstünde bir futbol takımı.. Uyum sürecinden sonra her şey o rüyaya yakışır gibi gitti.. Önce israil takımına karşı attığın muhteşem vole golü, sonrasında letonya takımına attığın ve attırdığın goller.. Çok iyi hatırlıyorum maçı izlediğim kahveyi daha ilk günlerinde "la la la la la abdul kader keita" diye inletmiştin... 7-8 hafta o rüyada kaldık.. Sonra karşı yakanın takımı ile oynanan maçta rüya kabusa döndü.. Sinirlerine hakim olamamış, carlos denen tahrikçinin kurbanı olarak çaktığın yumruk ile oyundan atılmıştın.. Tabi bundan sonra Türk futboluna marka değeri olan kim geldiyse itin bir yerine sokan medya devreye girdi.. Seni numaracılıkla, takım oyuncusu olmamakla suçladı... Bütün bunlara rağmen biz hep seni koruduk; sami yen'i, maçı izlediğimiz kahveyi abdul kader keita diye inlettik. Ama sana bizim gösterdiğimiz sevginin en ufağını bile göstermeyen patronların senin biletini kesmeye başlamışlardı.. Sezon bitti, dünya kupasında hepimiz senin için fildişili olduk; maçlarını izleyebilmek için mesaimizi erken bitirdik. Yeter ki bu akılalmaz adamı yedekte kalsa oyuna girdiğinde on beş dakika izleyelim diye.. Ancak biletin kesilmişti kara şimşeğim.. Medyada ilk olarak adnan polat'ın brezilya maçında kaka ile yaşadıkların için " bunu galatasaraylı bir oyuncunun yapması utanç verici" minvali açıklamalar duyulmaya başlamıştı.. Biz hiç ihtimal vermiyorduk ama meğerse o maç yapılan cerrahi operasyonun istem dışı son halkasını oluşturmuş..

Sabah uykumun arasında telefonuma gelen bir mesaj ile irkilmiştim.. İlk olarak sabah gelen bu mesajın arkadaşlardan gelen bir mesaj olmadığını, muhakkak bir transfer haberi olduğu fikri uyandı uyku sersemiyken.. Yarı uykulu yarı uyanık vaziyette telefonuma baktım.. Ancak o mesajı görür görmez uyku namına hiçbir şey kalmamıştı.. Mesajda o adamın bir senede kendini bu kadar sevdiren futbolcudan çok öte imkansız maçlarda umudu sembolize eden keita'nın 8 milyon euro karşılığında satıldığı söyleniyordu.. Kalktım, dişlerimi fırçaladım, yüzümü falan yıkadım.. İşe gidene kadar defalarca telefona baktım acaba mesajı yanlış mı okudum diye ama doğru olduğunu galatasaray'ın web sitesine girer girmez anladım.. İnanılır gibi değildi. Galatasaray kulübü para uğruna şu takıma on senede bir gelecek bir adamı satmıştı.. Sonrasında bazı "elit blogçular, yazarlar, sözlükçüler" senin satılma kararının doğru olduğunu yazdılar.. Bir sene sonra 2-3 milyon euroya satmak yerine bu sene 8 milyon euroya satmanın büyük bir iş olduğunu söylediler.. Paragraflarca yorum yazmak istedim ama sustum, en büyük cevabın sezon başladığında verileceğini biliyordum bu yönetimin her hamlesini alkışlayanların...

Bu günlere geldik nihayetinde.. Dün keita'nın satılması büyük bir başarıdır diyen sözümona mantıkçı yönetim şakşakçılarının tribünlerin her defasında "la la la la la abdül kader keita" diye bağırdıklarında neler hissettiklerini çok merak ediyorum... Bu isyan keita sevgisi ile beraber yönetime karşı oluşan nefrettir, bir feverandır.. Nitekim yönetim bizim taklacımızı, şu takımın en iyi oynayan adamını para uğruna elimizden aldı.. Çok sevmiştik be taklacı ! Şu takımda olsan iddia ediyorum dün elenmediğimiz adı sanı duyulmamış takımı elediğimiz gibi sivas'ı da yenmiş olacaktık.. Ama sportif başarıyı dolarların önünde tutanlar seni bizden kopardı, tıpkı dün Elano'yu sakat bahanesi ile ukrayna'ya göndermeyip takımın göz göre göre elenmesine çanak tuttukları gibi.. Seni hiç unutmayacağız kara şimşek.. Emin ol haksız yere seni bizden alanlar seni gözümüzde daha da efsaneleştirdi..Doyamadık sana..

Son olarak ağır konuşacağım ama Keita para uğruna kendi gitmek istedi, bizi sattı diyen bir insanın kafasında taşıdığı şeyin beyin olduğu konusunda şüphe duymaya başlayacağım. Buyrun lütfen bir zahmet başkanımız ne demiş okuyun:

bu sene transferde acele etmiyoruz, geç kaldığımız yönündeki eleştiriler yanlış. futbolcuyu transfer etmeden önce ciddi bir araştırma yapıyoruz. gerekli oyuncuları kadromuza katacağız. hatta bir iki oyuncu bitmiş bile olabilir. keita'nın satılmasına yeni karar vermedik. sezon sonu toplantılarında kararlaştırıldı

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Rijkaard'ı Kovdurma Planı

1 yorum


25 Ağustos 2010 tarihinde alınan kararlar ile bu durum alenen belli olmuştur. Elano'nun belindeki sakatlık sebebi ile Ukrayna'da oynanacak Karpat Livy maçının kadrosuna alınmaması kelimenin tam anlamıyla bir skandaldır. Bu karar içersinde çok basit bir şeyi barındırıyor. O da yönetimin transferin son günü olan 31 ağustos'a kadar gelecek parayı önemseyip elde edilecek sportif başarıyı hiçe saymasıdır. Hiçbir şekilde iyi niyet barındırmayan, skandal bir karar bu ! Elano'nun Brezilya gazetelerine "oynamak istiyorum ama yönetim beni satmak istiyor" minvali açıklamalarını, rijkaard'ın "ona ihtiyacım var" sözlerini iyi biliyoruz. Ancak yönetim ısrar ile Rijkaard'ı dinlemiyor, istediği oyuncuyu almıyor ve resmen "bizi tazminat ile uğraştırmadan git artık" diyor. Koca galatasaray takımı sportif başarıları unutmuş böyle hinlik peşinde koşar olmuş, inanılacak şey değil. Bir kulüp bu kadar kötü niyetle yönetilemez. Bir sene öncesine kadar Rijkaard'ın tazminatını, transfer edilen pahalı futbolcuların maaşını düşünmediniz de şimdi mi kafanız dank etti ? Benim karpat livy maçında hiç ama hiç ümidim yok. Güç dengeleri sivas-galatasaray ya da galatasaray-bursaspor maçlarındaki dengelerden dahi çok uzaklaştı. Karpat livy karşısında sanki bir ikinci lig takımı gibi çıkacağız. Kaleci yok, defans kötü, bekler rezalet, orta saha barışlara emanet... Bu rezalette galatasaray'ın elenmemesini düşünmek çok büyük bir beklenti olarak kalıyor. Birkaç hafta öncesine kadar takımın eksikliklerinin transferler ile giderileceğini düşünüyordum ama o buzdağının arkasında neler neler varmış yeni yeni görüyoruz.. Malesef şu yapı içersinde değil 3, 13 futbolcu gelsin hatta jose mourinho gelsin hiçbir şey olmaz...

22 Ağustos 2010 Pazar

Paramparça !

1 yorum


Taktik, teknik varyasyonlara; oyun içi dizilişin takıma olan etkisine hiç girmek istemiyorum. Zira her teknik adamın takımını başarıya götürecek bir oyun varyasyonu, bir stratejisi vardır. Teknik adamların bu stratejisi de değerli oyuncular ile, taktiksel olarak takımın işlerliğini en iyi düzeye getirecek oyuncular ile gerçekleşir. Bir nevi kafasındaki oyun şablonuna uygun oyuncular ile. Yılmaz Vural'ın küçük takımları başarıya götürecek stratejileri olabilir. Bunu da kafasındaki taktiğe uygun bir oyuncuyu sıradan bir anadolu takımından transfer ederek gerçekleştirebilir. Ya da Mesut Bakkal, Ziya Doğan'da bunu yapabilir. Bu gün Rijkaard hiçbir teknik direktörün istemeyeceği durumdadır. Onun da kafasında büyük bir takımı başarıya götürecek formüller vardır ama yönetim o anadolu takımlarındaki çalışma şevkininin 1/10'unu bile gösterememektedir. Futbolu bırakalım.. Bir insan olarak düşünün. Çalışıyorsunuz ve patronunuz çok iyi bir eleman olduğunuz halde, çalışma arkadaşlarınızla şirketi başarılara götürdüğünüz halde çalışma arkadaşlarınızı işten çıkartıp anlaşamayacağınız, iş hakkında bilgisiz adamları alıyor, çalışma koşullarınızı değiştiriyor ve sizin başarılı olmanız için gerekli olan o ortamınızı elinizden alıyorsa ne kadar mutlu olursunuz ? Tekrar başarılı olmak için size hiçbir şekilde uymayan çalışma arkadaşlarınızla birlikte daha ne kadar çalışırsınız ? En önemlisi sizi attan inip eşeğe bindiren patron veya patronlarınıza ne kadar tahamül edersiniz ? Bu gün Frank Rijkaard'ın da durumu budur. Takımını başarıya götürecek teknik zekasının varlığından hala ve hala en ufak bir kuşkum dahi yok. Geçen aylarda bir yazı yazmıştım, Rijkaard'tan Lucescu yaratmak diye. Bütün fikirlerim malesef acı da olsa bir bir gerçekleşiyor. Hepimiz biliyoruz Rijkaard bir Eric Gerets, Mircea Lucescu ya da parıltısız kadrolar ile olağanüstü futbol oynatacak bir futbol adamı değildir. Futbol uleması kesilmek istemiyorum ama adamın elinde "güzel futbol" ekolüne ilişkin etiketleri Hollanda milli takımında ve Barcelona da olunca bunu net bir şekilde görüyoruz. Burdan çıkartacağımız sonuç: Rijkaard'ın kaliteli oyuncular ile göze hoş gelen futbolu oynatacağı yönündedir. Nitekim bunu geçen senenin ilk 9-10 haftasında çok net gördük. Ortalamanın üstünde, kumaşında kalite kokan Keita ile, Baros ile, Elano ile, Kewell ile bu takım fener maçına kadar super ligin %80 şampiyon adayıydı. Ancak ortaya çıkan sakatlıklar, fener maçının olumsuz havasının camiadan bir türlü silinememesi ve en önemlisi Baros ve Kewell'ın sakatlıkları takımın üzerine çöktü. O günden sonra Rijkaard sezon başındaki kadro kalitesine asla ulaşamadı.. Baros ve Kewell'ın sezonu kapatması, Keita'nın afrika uluslar kupasından dolayı eksikliği sezon başındaki o zenginliği bir türlü yakalatamadı teknik ekibe. Ama üzerinde durulması gereken bir husus ve çıkarım var. O da hülasa Rijkaard'ın kaliteli bir kadro ile şu takıma göze hoş gelen futbolu oynatabileceği gerçeğidir.

Peki 2010-2011 sezonunda neler oldu ? Adnan Polat'ın 2009-2010 sezonu sonunda aldığı kararları harfiyen uygulandı. Neydi bunlar:

1- Keita dünya kupası etiketi kullanılarak bir şekilde satılacaktı. Bunu ben demiyorum, Galatasaray Spor Kulübü başkanı Adnan Polat diyor. "Keita kendi gitti be kardeşim" diyenlere google'da Adnan Polat'ın demeçlerine dair ufak çaplı bir araştırma yapmalarını öneririm. Şu an maç stresi ile buna mecalim yok. Ancak okuduklarımı özetlersem yönetim Keita'nın satılması kararını sezon bitiminde aldığı bir toplantıda vermişti. Düşünün bu Keita 2009-2010 sezonunda kaç tane kilit maçı açmış bir adamdı.

2- Elano kulüp için 2009-2010 sezonundaki başarısızlık göz önünde bulundurulunca dünya kupası ile birlikte gelecek paralar açısından bulunmaz bir nimetti. Zira kulübe hiçbir katkısı olmayan Elano'da Brezilya milli takımının orta sahası etiketi ile satılacak. Yönetimin 2012 kriterleri görünümlü mali olarak kendini aklama politikasının kurbanı olacaktı. Ama beklenmeyen bir şey oldu ve Elano'nun sakatlığı planları alt üst etti.

3- Kewell taraftar için çok şey ifade etmesine karşın yönetim için ifade ettiği şey sadece paraydı. Tıpkı ticari bir meta gibi, sadece para ! Nitekim 2.5 milyon euroluk maaş çok görüldü ve "yaşlı sakat" gibi komik bahaneler ile serbest bırakıldı. Taraftarın tepkisi olmasa sözleşme yenilenmeyecekti bile. Ancak o adam formasının verilmesine, neredeyse Serdar Özkan ile aynı maaşı almasına aldırış etmeden gözü kapalı sözleşmeyi imzaladı. Bir düşünün 2010-2011 sezonunda yönetimin sezon sonunda öngördüğü gibi Kewell olmasaydı nasıl bir Galatasaray izlerdik ?

4- Kapalı kapılar arkasında neler konuşulduğunu bilmiyoruz ama Galatasaray'a hizmet aşkı için işini gücünü bırakıp Brezilyalara, İspanyalara, İtalyalara koşturan ve gerek vizyonu gerekse de futbolcu transferinde gösterdiği üstün başarı ile taraftarın gönlüne taht kuran Haldun Üstünel sindirildi. Elbette Galatasaray'a olan saygısından hiçbir zaman için konuşmayacağını bildiğimiz haldun üstünel bir açıklama yapmadan bunu bilemeyeceğiz ama böyle bir insan sindirildiğine, kulübe olan hizmet arzusu baltalandığına göre kapalı kapılar arkasında olağanüstü şeyler olmalı. Tahminim Haldun Üstünel'in aldığı oyuncuların yönetimin başarı anlayışına uymaması sebebi ile kulüp içersinde yalnız bırakılması ve sindirilmesidir. Onlarca akbabanın içinde yalnız kalmıştır Haldun Üstünel. Bir nevi "geçen seneki transferleri sen yaptın, kulübü onca borca soktun ve ne kadar başarılı olduğumuz ortada minvalindeki" suçlamalar ile karşı karşıya kalmıştır. Çünkü bunun dışındaki ufak tefek kırgınlıkların bu adamın hizmet aşkını yok edeceğine inanmıyorum. Ayrıca Kewell dahil getirdiği oyuncuların büyük çoğunluğunun satılması ya da satılmak istenmesi bir şey ifade etmiyor mu ?

5- Giovanni Dos Santos'un şu an Totthenam'da banko oynamasının, öncesinde dünya kupasında yer almasının sebebi Frank Rijkaard'tır. Şu da bir gerçek ki bu adam şu an galatasaray'da olsa 7 milyon euroluk opsiyon bedelinin karşılığını fazlasıyla verebileceği gibi iyi bir miktara da kulüp şampiyonlar ligine kalsa o vitrin ile satılabilirdi. Ancak Santos'un Rijkaard'ı, rijkaard'ın santosu istemesi yeterli olmadı. Nitekim yönetimin yeni dönemdeki transfer politikası "Eğer pahalı oyuncular ile dahi başarılı olunamıyorsa neden şansımızı daha cüzii oyuncular ile denemiyoruz yönündeydi" alınmadı santos. Hemde Ribery örneğini bu camia yaşamışken.

Ve 22 Ağustos 2010 tarihi itibari ile takımın geldiği nokta. Kolu bacağı kırılmış, virane, derbeder inancını yitirmiş bir Galatasaray. Takım oyunu unutulmuş herkes Kewell ve Baros'un bireysel yeteneği ile maçı çevirebilme yeteneğine sarılıyor. Takımın en aşağa üç tane transfere ihtiyacı var ama galatasaray yönetimi tarihler ne zamanı gösterirse " bakın transfer sezonu daha bitmedi x güne kadar oyuncu alacağız " tarzı komik açıklamalarda bulunuyor. Peki aldığınız oyuncuyu transfern son günü o mali kriterlerinize uygun olarak getirebileceğinize ne kadar inanıyorsunuz ? Alacağınız oyuncu ne zaman hazır olacak ? Ne zaman kadroya girmeye başlayacak ? Bunların cevabını elbette yönetimde biliyor ama şu an inanılmaz bir kaos var. Yönetim hangi oyuncu ile ilgilense tokadı ordan yiyor, hatta o kadar komik ki satılması dış kapının dış mandalı diego'nun gelişine bağlı olan Misimovic'e bel bağlanıyor. Peki Diego gelmezse o meşhur b planı ne olacak ? Yeni Bratuları, Petreleri mi bekleyelim ?

Saha içersindeki hiçbir oyuncuya kızmıyorum. Çünkü herkes kimin ne yapacağını biliyor. Taraftar televizyondan gördüğüne göre hergün bu adamların yüzünü gören Rijkaard'ın da durumun farkında olmaması mümkün değil. Onunda beklediği bir mucize, onun da bel bağladığı bireysel yetenekler. O da barış'ın burnunun ucundaki adama top atamayacağını, Mustafa sarp'ın savrukluğunu ya da Servet'in sakarlıklarını biliyordur. Kızıyoruz ama allah için kimi oynatsın ? Ya da Barış'a bağırıyoruz ama bu adamdan Elanoluk bekleyip 35-40 metrelik düzgün pas atmasını ummak ne kadar doğru ? Şu an bu kaos ortamında, şu sıkıntılarda mucizelerden başka bir şey bekleyemeyiz, takım oyunu oynamak kesinlikle imkansız dediğim gibi ne Frank Rijkaard Lucescu ne de Barış Özbek, Mustafa Sarp; elano ya da Keita.

Geleceğe bakacak olursak malesef çok karanlık. Dilim varmak istemiyor ama şahsen ben bir yönetici olsam ve Rijkaard'ın aldığı maaşı 2012 kriterleri isimli kriterler bahanesi ile fazla bulsaydım yapacağım şeyler: İstikrarı yıkmak için takımın en iyi oyuncularını göndermek, teknik adamın anlaşabileceği bir yöneticiyi küstürmek, istediği transferleri yapmamak ve aba altından sopa göstermek adına sözümona teknik ekibe gözdağı verici açıklamalar olurdu. Bunu Mehmet Helvacı'nın karpat livy maçından sonraki "Şu an Rijkaard ile konuşacağımız kötü bir durum söz konusu değil" açıklamalarından gayet iyi anlıyoruz. Biri teknik ekibi göndermek için "Yanılıyorsun arkadaş şunlar yapılmalı" diyorsa önerisine açığım, görünen köy kılavuz istemiyor. İşte bu gelecekte olacak aforizmalı felaket senaryosu bu. İyi niyetli bir senaryo ise olası bir Rijkaard istifasıdır. Eğer mucize gerçekleşmez ve şu takım en az üç tane transfer yapmaz ise Rijkaard'ın sezon sonunu tamamlaması olası değildir. Yönetim anormal, son derece düşündürücü gafletleree düşüp 2010-2011 sezonunda aciz bir tutum sergilemiştir. Bu yüzden bundan sonrası Rijkaard'ın istifasından ya da gönderilmesinden başlayacak bir çok sonuca gebedir. Son olarak şu camiada hala "Fatih Terimciler" olduğunu görmek beni derin hezeyanlara sevk ediyor. Allah için biz ikici gelişindeki o nahoş anıları sildik daha ne istiyorsunuz Fatih Terim'den, daha ne kadar yıpratacaksınız Terim'i ? Hala şu yönetim anlayışı ile başarının mümkün olmadığını sorunun teknik yetersizlikten öte sezon sonunda alınan inanılmaz hatalı kararlar olduğunu göremediniz mi ?

Related Posts with Thumbnails

Kimsin Sen ?

 
Super Mario Jardel - Template By Blogger Clicks