22 Ağustos 2010 Pazar

Paramparça !


Taktik, teknik varyasyonlara; oyun içi dizilişin takıma olan etkisine hiç girmek istemiyorum. Zira her teknik adamın takımını başarıya götürecek bir oyun varyasyonu, bir stratejisi vardır. Teknik adamların bu stratejisi de değerli oyuncular ile, taktiksel olarak takımın işlerliğini en iyi düzeye getirecek oyuncular ile gerçekleşir. Bir nevi kafasındaki oyun şablonuna uygun oyuncular ile. Yılmaz Vural'ın küçük takımları başarıya götürecek stratejileri olabilir. Bunu da kafasındaki taktiğe uygun bir oyuncuyu sıradan bir anadolu takımından transfer ederek gerçekleştirebilir. Ya da Mesut Bakkal, Ziya Doğan'da bunu yapabilir. Bu gün Rijkaard hiçbir teknik direktörün istemeyeceği durumdadır. Onun da kafasında büyük bir takımı başarıya götürecek formüller vardır ama yönetim o anadolu takımlarındaki çalışma şevkininin 1/10'unu bile gösterememektedir. Futbolu bırakalım.. Bir insan olarak düşünün. Çalışıyorsunuz ve patronunuz çok iyi bir eleman olduğunuz halde, çalışma arkadaşlarınızla şirketi başarılara götürdüğünüz halde çalışma arkadaşlarınızı işten çıkartıp anlaşamayacağınız, iş hakkında bilgisiz adamları alıyor, çalışma koşullarınızı değiştiriyor ve sizin başarılı olmanız için gerekli olan o ortamınızı elinizden alıyorsa ne kadar mutlu olursunuz ? Tekrar başarılı olmak için size hiçbir şekilde uymayan çalışma arkadaşlarınızla birlikte daha ne kadar çalışırsınız ? En önemlisi sizi attan inip eşeğe bindiren patron veya patronlarınıza ne kadar tahamül edersiniz ? Bu gün Frank Rijkaard'ın da durumu budur. Takımını başarıya götürecek teknik zekasının varlığından hala ve hala en ufak bir kuşkum dahi yok. Geçen aylarda bir yazı yazmıştım, Rijkaard'tan Lucescu yaratmak diye. Bütün fikirlerim malesef acı da olsa bir bir gerçekleşiyor. Hepimiz biliyoruz Rijkaard bir Eric Gerets, Mircea Lucescu ya da parıltısız kadrolar ile olağanüstü futbol oynatacak bir futbol adamı değildir. Futbol uleması kesilmek istemiyorum ama adamın elinde "güzel futbol" ekolüne ilişkin etiketleri Hollanda milli takımında ve Barcelona da olunca bunu net bir şekilde görüyoruz. Burdan çıkartacağımız sonuç: Rijkaard'ın kaliteli oyuncular ile göze hoş gelen futbolu oynatacağı yönündedir. Nitekim bunu geçen senenin ilk 9-10 haftasında çok net gördük. Ortalamanın üstünde, kumaşında kalite kokan Keita ile, Baros ile, Elano ile, Kewell ile bu takım fener maçına kadar super ligin %80 şampiyon adayıydı. Ancak ortaya çıkan sakatlıklar, fener maçının olumsuz havasının camiadan bir türlü silinememesi ve en önemlisi Baros ve Kewell'ın sakatlıkları takımın üzerine çöktü. O günden sonra Rijkaard sezon başındaki kadro kalitesine asla ulaşamadı.. Baros ve Kewell'ın sezonu kapatması, Keita'nın afrika uluslar kupasından dolayı eksikliği sezon başındaki o zenginliği bir türlü yakalatamadı teknik ekibe. Ama üzerinde durulması gereken bir husus ve çıkarım var. O da hülasa Rijkaard'ın kaliteli bir kadro ile şu takıma göze hoş gelen futbolu oynatabileceği gerçeğidir.

Peki 2010-2011 sezonunda neler oldu ? Adnan Polat'ın 2009-2010 sezonu sonunda aldığı kararları harfiyen uygulandı. Neydi bunlar:

1- Keita dünya kupası etiketi kullanılarak bir şekilde satılacaktı. Bunu ben demiyorum, Galatasaray Spor Kulübü başkanı Adnan Polat diyor. "Keita kendi gitti be kardeşim" diyenlere google'da Adnan Polat'ın demeçlerine dair ufak çaplı bir araştırma yapmalarını öneririm. Şu an maç stresi ile buna mecalim yok. Ancak okuduklarımı özetlersem yönetim Keita'nın satılması kararını sezon bitiminde aldığı bir toplantıda vermişti. Düşünün bu Keita 2009-2010 sezonunda kaç tane kilit maçı açmış bir adamdı.

2- Elano kulüp için 2009-2010 sezonundaki başarısızlık göz önünde bulundurulunca dünya kupası ile birlikte gelecek paralar açısından bulunmaz bir nimetti. Zira kulübe hiçbir katkısı olmayan Elano'da Brezilya milli takımının orta sahası etiketi ile satılacak. Yönetimin 2012 kriterleri görünümlü mali olarak kendini aklama politikasının kurbanı olacaktı. Ama beklenmeyen bir şey oldu ve Elano'nun sakatlığı planları alt üst etti.

3- Kewell taraftar için çok şey ifade etmesine karşın yönetim için ifade ettiği şey sadece paraydı. Tıpkı ticari bir meta gibi, sadece para ! Nitekim 2.5 milyon euroluk maaş çok görüldü ve "yaşlı sakat" gibi komik bahaneler ile serbest bırakıldı. Taraftarın tepkisi olmasa sözleşme yenilenmeyecekti bile. Ancak o adam formasının verilmesine, neredeyse Serdar Özkan ile aynı maaşı almasına aldırış etmeden gözü kapalı sözleşmeyi imzaladı. Bir düşünün 2010-2011 sezonunda yönetimin sezon sonunda öngördüğü gibi Kewell olmasaydı nasıl bir Galatasaray izlerdik ?

4- Kapalı kapılar arkasında neler konuşulduğunu bilmiyoruz ama Galatasaray'a hizmet aşkı için işini gücünü bırakıp Brezilyalara, İspanyalara, İtalyalara koşturan ve gerek vizyonu gerekse de futbolcu transferinde gösterdiği üstün başarı ile taraftarın gönlüne taht kuran Haldun Üstünel sindirildi. Elbette Galatasaray'a olan saygısından hiçbir zaman için konuşmayacağını bildiğimiz haldun üstünel bir açıklama yapmadan bunu bilemeyeceğiz ama böyle bir insan sindirildiğine, kulübe olan hizmet arzusu baltalandığına göre kapalı kapılar arkasında olağanüstü şeyler olmalı. Tahminim Haldun Üstünel'in aldığı oyuncuların yönetimin başarı anlayışına uymaması sebebi ile kulüp içersinde yalnız bırakılması ve sindirilmesidir. Onlarca akbabanın içinde yalnız kalmıştır Haldun Üstünel. Bir nevi "geçen seneki transferleri sen yaptın, kulübü onca borca soktun ve ne kadar başarılı olduğumuz ortada minvalindeki" suçlamalar ile karşı karşıya kalmıştır. Çünkü bunun dışındaki ufak tefek kırgınlıkların bu adamın hizmet aşkını yok edeceğine inanmıyorum. Ayrıca Kewell dahil getirdiği oyuncuların büyük çoğunluğunun satılması ya da satılmak istenmesi bir şey ifade etmiyor mu ?

5- Giovanni Dos Santos'un şu an Totthenam'da banko oynamasının, öncesinde dünya kupasında yer almasının sebebi Frank Rijkaard'tır. Şu da bir gerçek ki bu adam şu an galatasaray'da olsa 7 milyon euroluk opsiyon bedelinin karşılığını fazlasıyla verebileceği gibi iyi bir miktara da kulüp şampiyonlar ligine kalsa o vitrin ile satılabilirdi. Ancak Santos'un Rijkaard'ı, rijkaard'ın santosu istemesi yeterli olmadı. Nitekim yönetimin yeni dönemdeki transfer politikası "Eğer pahalı oyuncular ile dahi başarılı olunamıyorsa neden şansımızı daha cüzii oyuncular ile denemiyoruz yönündeydi" alınmadı santos. Hemde Ribery örneğini bu camia yaşamışken.

Ve 22 Ağustos 2010 tarihi itibari ile takımın geldiği nokta. Kolu bacağı kırılmış, virane, derbeder inancını yitirmiş bir Galatasaray. Takım oyunu unutulmuş herkes Kewell ve Baros'un bireysel yeteneği ile maçı çevirebilme yeteneğine sarılıyor. Takımın en aşağa üç tane transfere ihtiyacı var ama galatasaray yönetimi tarihler ne zamanı gösterirse " bakın transfer sezonu daha bitmedi x güne kadar oyuncu alacağız " tarzı komik açıklamalarda bulunuyor. Peki aldığınız oyuncuyu transfern son günü o mali kriterlerinize uygun olarak getirebileceğinize ne kadar inanıyorsunuz ? Alacağınız oyuncu ne zaman hazır olacak ? Ne zaman kadroya girmeye başlayacak ? Bunların cevabını elbette yönetimde biliyor ama şu an inanılmaz bir kaos var. Yönetim hangi oyuncu ile ilgilense tokadı ordan yiyor, hatta o kadar komik ki satılması dış kapının dış mandalı diego'nun gelişine bağlı olan Misimovic'e bel bağlanıyor. Peki Diego gelmezse o meşhur b planı ne olacak ? Yeni Bratuları, Petreleri mi bekleyelim ?

Saha içersindeki hiçbir oyuncuya kızmıyorum. Çünkü herkes kimin ne yapacağını biliyor. Taraftar televizyondan gördüğüne göre hergün bu adamların yüzünü gören Rijkaard'ın da durumun farkında olmaması mümkün değil. Onunda beklediği bir mucize, onun da bel bağladığı bireysel yetenekler. O da barış'ın burnunun ucundaki adama top atamayacağını, Mustafa sarp'ın savrukluğunu ya da Servet'in sakarlıklarını biliyordur. Kızıyoruz ama allah için kimi oynatsın ? Ya da Barış'a bağırıyoruz ama bu adamdan Elanoluk bekleyip 35-40 metrelik düzgün pas atmasını ummak ne kadar doğru ? Şu an bu kaos ortamında, şu sıkıntılarda mucizelerden başka bir şey bekleyemeyiz, takım oyunu oynamak kesinlikle imkansız dediğim gibi ne Frank Rijkaard Lucescu ne de Barış Özbek, Mustafa Sarp; elano ya da Keita.

Geleceğe bakacak olursak malesef çok karanlık. Dilim varmak istemiyor ama şahsen ben bir yönetici olsam ve Rijkaard'ın aldığı maaşı 2012 kriterleri isimli kriterler bahanesi ile fazla bulsaydım yapacağım şeyler: İstikrarı yıkmak için takımın en iyi oyuncularını göndermek, teknik adamın anlaşabileceği bir yöneticiyi küstürmek, istediği transferleri yapmamak ve aba altından sopa göstermek adına sözümona teknik ekibe gözdağı verici açıklamalar olurdu. Bunu Mehmet Helvacı'nın karpat livy maçından sonraki "Şu an Rijkaard ile konuşacağımız kötü bir durum söz konusu değil" açıklamalarından gayet iyi anlıyoruz. Biri teknik ekibi göndermek için "Yanılıyorsun arkadaş şunlar yapılmalı" diyorsa önerisine açığım, görünen köy kılavuz istemiyor. İşte bu gelecekte olacak aforizmalı felaket senaryosu bu. İyi niyetli bir senaryo ise olası bir Rijkaard istifasıdır. Eğer mucize gerçekleşmez ve şu takım en az üç tane transfer yapmaz ise Rijkaard'ın sezon sonunu tamamlaması olası değildir. Yönetim anormal, son derece düşündürücü gafletleree düşüp 2010-2011 sezonunda aciz bir tutum sergilemiştir. Bu yüzden bundan sonrası Rijkaard'ın istifasından ya da gönderilmesinden başlayacak bir çok sonuca gebedir. Son olarak şu camiada hala "Fatih Terimciler" olduğunu görmek beni derin hezeyanlara sevk ediyor. Allah için biz ikici gelişindeki o nahoş anıları sildik daha ne istiyorsunuz Fatih Terim'den, daha ne kadar yıpratacaksınız Terim'i ? Hala şu yönetim anlayışı ile başarının mümkün olmadığını sorunun teknik yetersizlikten öte sezon sonunda alınan inanılmaz hatalı kararlar olduğunu göremediniz mi ?

1 yorum:

Black Pearl dedi ki...

beni uzuyorsun bu yazi ile, hepsini okuyamadim bile. Daha lig yeni basladi, pozitif olmak lazim.

Related Posts with Thumbnails

Kimsin Sen ?

 
Super Mario Jardel - Template By Blogger Clicks