26 Ekim 2009 Pazartesi

Aydın Yılmaz Üzerinden Kör Talih

3 yorum


Koca bir analizi kendi ismine yazdırmayı başarmış futbolcumuz oldu dünkü maçtan sonra Aydın Yılmaz.. Umarım hala futbolcu olduğunu zanneden, süreklilikle kendini geliştireceğini düşünen, Arda'dan daha yetenekli olduğunu zannedenler dünkü maçtan sonra kendisi hakkında bir fikre varmıştır..

Galatasaray gibi bir takımda oynamanın temel kriterleri nelerdir ? Kulübede otursan bile, önünde daha iyi oynayan bir adam olsa bile türkiye'nin en iyi 3 futbolcusundan biri olmaktır oynadığın mevki itibariyle.. Önünde keita olsa bile onu zorlamaktır.. Anadolu takımına gittiğin taktirde orada sırıtmaktır, barım barım büyük futbolcu oluğunu bağırmaktır.. Peki aydın şu an türkiye'nin mevkiisi itibariyle kaçıncı futbolcusu ? Kendisini ön plana çıkartan kriterleri nelerdir ? Biraz bunlardan bahsetmek gerek..

Hepimiz en azından yaşı 4-5 sene öncesini hatırlamaya müsait olanlar aydın yılmaz'ın gerets döneminde konyaspor maçında yarattığı mucizeyi biliyor.. Dakika 90, yapılan şık bir vucut çalımı ve 17 yaşındaki bir çocuktan beklenmeyen belki de şut auta gitse ayhan'dan, hasan şaş'tan asrın ayarını yemesine rağmen bir sorumlulukla çekilen şut ve mükemmel bir gol.. İşte aydın yılmaz bu maçta öyle bir parlatılıp önümüze sunulmuş, sonraki maceralarında galatasaray'a karşı oynadığı toplar ile öyle bir gözümüzde büyütülmüştür ki şu an türkiye'nin mevkiisinde en iyi 3 futbolcusundan birinin oturması gereken yerde aydın yılmaz oturmaktadır, keita'nın alternatifi olmaktadır.. İşte aydın yılmaz'ın orda oturmasının tek sebebi bu iki olay ve üçüncü sınıf bir israil takımına karşı oynadığı toptur.. Eğer benim hatırlamadığım ve aydın yılmaz şu şu sebeplerden bu kulüpte, bunu yapmıştır diyen varsa beri gelsin.. Belki de gs altyapsından çıkan her futbolcunun arda turan muamelesi görmesidir, kim bilir ?

Gelelim galatasaray için fenerbahçe maçının önemine.. Bir galatasaraylı için futbolcularda dahil olmak üzere bu maçlar artık öyle böyle bir maç değildir.. Artık iş öyle bir hale gelmiştir ki taraftar içinde ciddi bir kitle galatasaray'ın kadıköy'de feneri temiz bir futbolla, sırtını yastığına dayayarak rahat bir oyunla yenmesini ligte 8. 9. olmasına tercih eder duruma gelmiştir.. Bunun en temel sebebi de galatasaray'da ki asari antika yapılanmasının en önde gelen isimlerinden olan özhan canaydın'dır.. 10 senede 3 avrupa şampiyonluğu bilmemkaç lig şampiyonluğu, bilmem kaç kıtalararası kupa gibi hedefler koyup bu hedeflerle yüzde yüz çelişen futbolcu transferleri, yönetim anlayışı ile taraftarın gazını alan bu yapılanmadır.. Nasıl bir afyona tutulmuşsak bizde o zamanlar batista'lar ile almaguerler ile, cristianlar ile fatih terim'in uefa kupası apoleti ile bunun gerçekten olacağına inanmıştık ama 6 kasım bir tokat gibi çarptı yüzümüze.. Tabi burda fatih terim'in 9 senelik ve halen çözülemeyen büyüsünü de es geçmemek gerek..

Canaydın ekolü ne yaptı ? İlk olarak şampiyon yapmasına, 2-3 kuruşluk adamlarla takımı barça'yı parçalatmanın eşiğinden döndüren lucescu'yu sepetledi.. Ha elbette sepetlenme sebebi o zamanlarda canaydın'ın dediği "gönüllerin teknik adamı" olunca bu işe kimse hayır diyemedi.. itiraf edeyim bunları büyük bir pişmanlıkla söylememe rağmen ben bile terim'in o basın toplantısnı inanılmaz bir heyecan ve umutla izledim.. Peki sonrası ? Terim geldi, şahşahalı bir basın toplantısı canaydın'ın sözlerini teyit edercesine vaatler vs.. Daha sonrası ? sıradan transferler ve fatih terim'in egosu sebebiyle lucescu'nun kurulu düzenini tarumar edercesine yaptığı kadro hamleleri.. Herşeye rağmen transfer çöplüğünde piyangodan çıkan felipe gibi arada çıkan iyi futbolcuların egosu sebebiyle başını yemesi ve sonrasında kadıköy'de vedatlar ile batistalar ile yedi düvelde 3 kupa vaadiyle çıkan takımın faciaya uğrayıp dibe vurması.. Bu muydu özhan başkan ? Bu muydu terim ? Neden bu soruları soruyoruz ona gelelim.. Çünkü bu gün galatasaray camiasının üzerinde bu 6-0 olayı bir tranva oluşturmuştur.. 20. dakikadan önce yenilen her gol taraftarın aklına 6-0'ı getirmekle kalmayıp futbolcunun da psikolojisini alt üst etmektedir.. acaba yine fark mı yiyeceğiz endişesi yaratmaktadır.. Bunun içersinde garip şekilde yabancı futbolcularda vardır.. İşte bu 6-0 tranvası galatasaray'ın 1-0 değil o statta maça 3-0 mağlup başlamasının temel sebebidir.. Bu mirasları da bize bırakan canaydın ile terimdir.. 6-0'lık maçın taktiğinin 4-0-6 gibi bir şey olduğunu söylersem herşey ortaya çıkar sanırım.. Birde terimden, tranvadan önceki lucescu dönemine bakalım.. yaklaşık 20 dakika 7 kişi oynamasına rağmen gol yemeyen bir takım..

Konuyu fazla dağıtmadan hemen bu güne geri dönelim.. Açıkçası rijkaard gelmesine rağmen ufak bir kitle umut taşısa da yine taraftarın büyük çoğunluğu maçtan ümitsizdi.. Zira santradan sonra 7-8 dakikada yağmur gibi gelen 3-4 fener atağı herşeyi ortaya koydu, umutları kırdı.. Evet bizimkilerin bu sahada elleri ayakları titriyor, olmuyor, büyüleniyor.. Sigmon Freud'u canlandır terapi yapsın yine olmaz.. Bu bağlamda rijkaard'ın maçtan önce "tahriklere kapılmayın, kendinize hakim olun" telkinleri tabii ki işe yaramaz.. Bi kere geçmişte stattan ve o statta karşımıza çıkan formadan dolayı tranva oluşmuş beynimizde.. bu dakikadan sonra düzelmesine de ihtimal vermiyorum.. Stadı yenemiyoruz, tranvanın önüne geçemiyoruz.. Kurşun gibi üstümüze çöküyor o ağırlık..Eminim ki galatasaray tarihine bakılırsa koca kulübün o olaydan sonra böylesine seri kötü futbol oynadığı görülmemiştir.. Bu da herşeyi doğruluyor.. Neden anadolunun sıradan takımının bile en azından bir beraberlik koparttığı statta bu takım 9 senedir beraberlik bile alamaz ? Neyse nitekim maçın 10 dakikalık seyri herşeyi açıkladı maç fenerindi.. Esas soru bu 7 dakikada bulunan 3-4 net gol pozisyonu maçın içine yayılacak mıydı ? Gol de geldi.. Hala anlam veremediğim, mantık boyutuyla açıklamasını yapamadığım mistik sebeplerden olmasından şüphelendiğim olaylar burda da gerçek oldu.. Takımın en iyi oynayan iki yabancısı da türklere uydu.. Franco döküldü, keita döküldü.. Perişan edeceğini düşündüğümüz carlos maçın yıldızı oldu, keita'yı oynatmadı üstelik keita oynayamamasının yarattığı agresiflikten ötürü carlos'a yumruğu çaktı ve atıldı.. nitekim kaçınılmaz son da gerçek oldu.. Ama bu sefer bir istisna vardı..

Bütün rezalete rağmen 87. dakika bu zincirin kırılması açısından rijkaard'ın dediği gibi milat, maçın kırılma anı olabilirdi.. Orda da bizim parlattığımız medet umduğumuz, futbolcu sandığımız aydın yılmaz devreye girdi.. İşe rijkaard açısından bakalım bu noktada.. Elano oyundan düşmüş, keita atılmış, arda yine büyük maç kurtaramamış.. Kulübe de diri kuvvet olarak görünen ve mevkisi el veren tek adam aydın yılmaz.. Rijkaard'ta onu yapıyor.. Aydın'ı alıyor dökülen elano'nun yerine.. Ama ne olduğu aydın'ın ne kadar futbolcu olduğu dakika 87'de ortaya çıkıyor.. Sıradan anadolu futbolcusunun bile uzak köşeden, hatta yakın köşeden sağ üst tarafa vurarak rahatlıkla gol yapabileceği bir pozisyonda aydın yılmaz topu dağlara taşlara yolluyor.. Bir an sabri mi bu diyoruz ama saçlardan dolayı anlıyoruz aydın olduğunun.. Önünde kimse yok, topa vurmak için geriden koşarak tüm kuvvetini toplamışsın.. peki vurduğun yer neresi ? Tecrübesiz desem değil.. Bu kaçıncı fırsatı.. Eee nerde peki o konyada mucizeler yaratan Aydın.. Üzülerek söylüyorum ki demek o gol tesadüfi bir golmüş dostlar.. allahın bir lütfuymuş.. başka bir şey değil.. Sonradan gelişen süreç bize bu aydın yılmaz'ın futbolcu olmadığını göstermiştir..

Galatasaray altyapısı diye parlatılan oluşumdan çıkarttığımız kaçıncı kazma buna rağmen inanılmaz bir çelişki ile kendisine inanılmaz forma şansı verilen kaçıncı genç oldu bu ? İkinci bir mehmet güven faciasıdır kendisi.. Rijkaard'ın dediği doğrudur.. Galatasaray'ın berbat futbola rağmen belki de geleceğinin, makus talihinin kırılma anına aydın yılmaz'ın kazmalığı imza atmıştır iş bu kadar basit..

Büyük ustanın tek kalemde bir futbolcuyu sileceğini sanmıyorum ama bu pozisyonu üstüne basa basa basın toplantısında söylediyse aydın yılmaz hakkında kafasında birşeyler oluşmuştur bana kalırsa.. Aydın yılmaz'dan daha yetenekli bir serdar eylik galatasaray'ın o kanatta aradığıdır ve olması gerekendir.. Ümit ederim bu maç galatasaray için aydın yılmaz'dan kurtulma miladı olurda ikinci bir sabri sarıoğlu yetiştirmeden takımdan gönderilir..

Son olarak hakemden medet umup mağluibyete sığınmak galatasaray'a yakışmaz.. Herşeye rağmen galatasaray'dan istenen öyle bir futboldur ki sahaya rakiple birlikte hakemide gömmektir.. Ama galatasaray bu gün feneri gömemedi ki hakemi gömsün ? Bu sebepten veryansınlara katılmıyorum.. Evet takım mağlubiyeti hak etti ama 87. dakika farklı olsa bu gün 10 kişi ile galatasaray'ın yankıları çok farklı olabilirdi..

16 Ekim 2009 Cuma

2 Tane Daha Sektirseydin Keşke Lincoln !

0 yorum


Acıyorum bunlara ben, hakikaten acıyorum özellikle yaptıklarından çok çenesi iş yapanlara.. hani birşeyler yapamazsın ama akil bir adam olursun, haddini bilirsin, yaptıklarının yapamadıklarının farkında olursun, konuşmazsın sırf sustuğun için bile saygınlık kazanırsın alay konusu olmazsın o da yok.. Misal hakan şükür polemiklerinden sonra bile ortada "bar bar konuşmaması" ile ersun yanal o zaman olmasa bile futbolu bırakan hakan şükür'ü gördükten sonra şu an bunlardan çok daha büyük saygınlık kazandı, fatih terim, mustafa denizli'den sonra bu ülkenin adı geçen en saygın adamlarından biri olmasında çenesine hakim olmasınında payı büyüktür.. Neyse konumuza geçelim.. Mevzu bahis Yanal değil..

Dile kolay Anadoluda 4 büyük takım haricinde bütün takımları çalıştırıp bir tek takımda bile 2 sene hoca olarak üst üste kalamamak( 3 sene kaldığı varsa bana hatırlatırsa pek memnun olurum), gittiği her takımı mütemadiyen küme düşme potasına sokarak belalarla, sövülerek kovulmak ciddi bir teknik direktörlük aciziyetidir.. Buna karşın sadece bizim güzel ülkemizde olan bir paradoks olmakla beraber küme düşme potasına giren, kalbur üstü, vasat erdoğan'dan daha önce kuyruğu yansın yanmasın her türlü takımımız yine yeni yeniden kendisinden medet umarlar.. Ne yapmıştır erdoğan arıca bu güne kadar biraz bakalım wikipedia'yı kaynak göstererek..


"2006/2007 sezon ortasında Gaziantepspor'un teknik direktörlüğüne getirilmiştir. Oradan istifa edip 2007/2008 sezon ortasında Çaykur Rizespor'un teknik direktörlüğüne getirilmiştir. 2007-2008 sezonunun bitmesine kısa bir süre kala Çaykur Rizespor'la ayırdıktan sonra 2008-2009 sezonunun 10. haftasında Hacettepe'nin teknik direktörlüğüne getirilmiştir."

Dikkat edilirse wikipedia'ya biografisini yazan arkadaş bile kendisinin 2006-2007 yılından önceki jet teknik direktörlüğüne yetişememiş.. Önceki kariyeri "daha önce de birçok anadolu takımını çalıştırmıştır" denilerek kestirip atılmış.. Şimdi olaya biraz daha derinlemesine bakalım.. Misal kulüp başkanısınız ve kalburüstü takımınızı çalıştırmanız için teknikdirektör seçmeniz gerekiyor.. Bir tarafınızda futbolu bıraktığı 1990 yılından beri( 20 yıl geçmiş sanırım) teknik direktör olarak en iyimser 20'nin üstünde takım çalıştıran, tek meziyeti milli takımımızın şerefli mağlubiyetler aldığı, ingiltere'den 7-8 yediği dönemlerde 30 kez milli takıma faal futbolcuyken seçilmiş olan bir "teknik" adam.. Diğer tarafta türk futbolunun altın çağında futbolu bırakmış, en kaliteli teknik adamlarla çalışmış, bu dinazorlardan sıyrılıp şans bekleyen ve erdoğan arıca'yı zannımca tek kerameti olan "milli olma düzeyinde katlayan" tecrübesiz, başarıya aç bir teknik adam.. Bir nevi şu aralar dünyayı saran, koca milan'a bile ilham veren mini guardiola emsali.. Hangisi sizce ? Denenmiş ve defalarca başarısız olan mı, denenmeyen başarılı olması arıca emsallerinden daha yüksek olan bir hoca mı ? Hani en basitinden teknik direktörlük kriterinde milli olmak baz alınsa diyelim.. Bunlara 20 senede 20'den fazla şans verilip hala da verilmeye devam ediyorsa ve bundan sonra da verilecekse futbol ulemaları "bu ülkede biz futbolcudan öte teknik direktör yetiştiremiyoruz" demesin lütfen.. Turkcell super lig senelerdir ismini duyduğumuz aynı adamlarla dönüyor, dönmeye de devam edecek..

Ha bütün bunları şunun için söylüyoruz.. Az çok galatasaray bloglarını takip edenlerin bildiği üzere jet erdoğan anladığımız dille "rijkaard'ta bir keramet yok bakın rijkaard'tan sonra hiçbir teknik direktörlük tecrübesi olmayan guardiola barça'yı nerelere getirdi" buyurmuş.. Sana lincoln'ün sektirdiği toplar fazla gelmiş be erdoğancığım, hala hazmedememişsin bak kızılay maden suyu ciddi atılım içersinde fazla da pahalı değil git bi ondan iç soğuk soğuk, ferah ferah.. Hani 4-5 kere daha sektirse acaba daha neleri tartışacaktın merak ediyorum.. Ya da biz yanlışız zaten galatasaraylı blog yazarları rijkaard'a dokunulmazlık verdi ya.. Doğru canım, dokunun dokundurun bol bol haklısınız.. Erdoğan görmüş doğruyu işte.. Senin, benim 2 günlük bebe guardiola'nın bile şampiyon yaptığı takım ne de olsa.. Analize ne hacet

http://chaogrey.blogspot.com/2009/10/usta-sen-ne-yaptn-yahu.html

http://objektifanatik.blogspot.com/2009/10/erdogan-arca-frank-rijkaard-napms-ki.html

13 Ekim 2009 Salı

Aslan Franco

1 yorum

Gelmeden önce büyük çoğunluğumuz, en azından leo'nun ispanya performansını takip etmeyen sayısı azımsanmıyacak bir kitle olarak gamlı baykuşluk yaptık.. yılların kalecisiyiz ya en büyük ihtisasımız da halı sahalarda, sokak maçlarında kalecilik yapmak.. fenerbahçe'li çevreninde gazına kapılarak seneler önce bıyığı terlememiş bir kaleciyken yediği 3 tane aşırtma golünden ötürü arjantinliyi sami yen'in kalelerine layık görmedik..

Zaman geçti sezon başladı.. Önce arjantinli antep karşısına çıktı.. Yine gamlı baykuş olduk, hala aklımızdan mazi çıkmadı.. yediği uzaktan golü önde durmasına bağladık.. Haftalar ilerledi, leo(aslan) her geçen gün kaleye daha da ısınmaya, doğru orantılı olarakta muhalif olan herkesi susturmaya başladı.. İnanılmaz kurtarışlar, jeneriklik blonjyonlar, maçın gazına stresine heyecanına kapılmayıp kenardaki ustanın sözünü harfiyen uygulayarak ısrarla topu oyuna eliyle sokması gibi özellikleri beşiktaş maçında tavan yaptı.. Leo bizi mest etmişti gün geçtikçe zirveye doğru çıkan grafiği ile.. Ayrıca de santcis'te sıklıkla karşımıza çıkan olmadık zamanlarda olmadık goller yeme sorunsalı leo'da şu ana kadar hortlamadığını rahatlıkla kabul edebiliriz.. Bunun ismi de istikrardır..Keza almanya'da ki hamburg maçını kurtaran santcis, ali sami yen'de turun almanlara gitmesinin en önemli sebeplerinden biri olmuştu istikrarsızlığı sebebiyle.. Ne olursa olsun galatasaray'ın şu anki yapısına en uygun kaleci belli bir istikrarı olan kalecidir, bir maç 10 beygir gücüyle oynayıp, sonraki maç kova yaşar olan kaleci değil.. Elbette bir kaleciyi bir maçlık hataları ile idam sehpasına götürmek, emek hırsızlığı ile suçlamak yanlış hele hele bu adam italya'nın sayılı kalecilerinden biriyse..ama santcis'in bu tip arızaları sezon içersinde oldukça fazla nüksediyordu.. leo'nun ortalama 10 haftalık performansı ile santcis'in 10 haftalık performansı karşılaştırılırsa dediklerimiz daha net anlaşılır.. En azından olayın istikrar yönü alenen ortada.. hangisi daha istikrarlı ?

Söz hazır karşılaştırmalardan açılmışken son 15 senede galatasaray tarihine ismini altın harflerle yazdırmış iki adamdan bahsetmemekte olmaz.. Tabi biri mondragon, diğeri taffarel.. Leo'yu 10 haftalık bizlere sunduğu kalecilik vasıfları ile değerlendirirsek ikisindende biraz alan ama gerçeği kabul etmek gerekir ki ne mondi ne de tafo olan bir kaleci.. Oyuna topu iyi sokması ile taffarel'i andırıyor ama öyle ya da böyle bu efsane ile karşılaştırmak için 10 haftalık periyot çok erken.. Keza jeneriklik kurtarışları ile de mondi'yi andırıyor.. Ancak tıpkı tafarel'de olduğu gibi kolombiyalı ile de karşılaştırmak için çok erken.. zira bu iki kaleciden biri 4 yıl diğeri 7 yıl aralıksız bu takımın formasını giyerek kendilerini bizlere tanıtmak hatta ezberletmek için yeterli bir süre ülkemizde kaldılar.. Bu efsanelerle karşılaştırmak istikrar dışındaki diğer özelliklerini de net olarak görebilmemiz için leo'nun en az 2 sene kalede olması gerekir.. Ama ilk etapta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki mondragon'dan sonra oluşan o boşluğu santcis'te dahi gitmeyen güvensizliği ortadan kaldırdı arjantinli..

Önünde defans olmadığı müddet kaleye değil franco gordon banks'i koysan kasımpaşa karşısında bile 5'lik olur.. Nitekim son maçlarda yenilen gollere de bu bağlamda bakacak olursak oyun disiplininden yüzde yüz kopmuş bir defans ve orta saha hattının gerisinde leo'nun yediği gollerde hiçbir hatası yoktu.. Leo iyi bir kalecidir, ispanya'da en uzun süre forma giyen yabancı apoleti ile galatasaray'a gelmiştir, boş değildir.. İstikrarlı olması bunun en büyük kanıtıdır.. ha mondi ya da tafo olur mu ? bekleyeceğiz..

7 Ekim 2009 Çarşamba

Elano Blumer

0 yorum


Henüz eleştirmek için çok çok erken olan futbolcudur elano blumer, tıpkı hollandalı hocası gibi.. hele hele bu adam bu topraklarda futbolun profosörü olarak bilinen "lucescu" nun yere göğe sığdıramadığı, brezilya teknik direktörü dunga'nın kesinlikle vazgeçemediği hatta kaka'nın önünde duran toplarını teslim ettiği adamsa orda futbolculuğunu sorgulamadan önce bir kere daha durmak gerekiyor..

Nedense bizim millet adam topu ayağına alsın, daha ilk maçında hagi gibi alex gibi zımbalasın, kaleciyi de içeri soksun, fantazi yapsın, rövaşata yapsın, amuda kalksın, aşırtsın falan istiyor.. Hadi onu da geçtim en spesifik örneği şu ki "ey dostlar bu adam brezilya milli takımında zaman gelip daniel alves'i kesen adam, hatta dünya derbisi arjantin maçında alves'i kesti". bazı kesimlerce maldonado ile eşdeğer tutuluyor akıl alır gibi değil.. Gerçeği kimlerin eşdeğer tuttuğu da belli..

Hepimizin bir karakteri, hepimizin binbir türlü huyu var.. Evet insanız ama karakterlerimiz farklı.. Kimimiz kendimizi yabancısı olduğumuz bir ortamda rahat hissetmez, söylemek istediklerimi söyleyemez, rahat hareket edemeyiz.. Çünkü bu bizim karakterimizdir ve yabancısı olduğumuz bir ortam ister istemez alışana kadar alışma süresi içersinde bizi gerer.. Belki bu ortamda yapmamamız gereken bir sakarlık, söylemememiz gereken bir söz söyleriz.. Gerginlikten panik heyecan yaparız.. Sonra şöyle bir kendimizi tarttığımızda lan ben bunu nasıl söyledim ? Bu sakarlığı nasıl yaptım diye dövünür, düşünür dururuz.. Belirgin bir örnek daha vereyim daha önce hiç gitmediğiniz bir ülkeye gidip tanımadığınız insanlarla, farklı kültürden, farklı dinlerden arkadaşlarla kaynaşmak zorunda olduğunuzu düşünün.. Kaç kişi rahat ve güvende hissedebilir kendini ?

Olayı yeşil sahalara indirgeyecek olursak yabancısı olduğumuz bir yerde rahat hareket edememiz en azından o ortama alışana kadar rahat olmamamızın bir benzeri bu karaktere sahip bir futbolcu için sakın alışana kadar tam olarak futbolunu, yeteneklerini baskı ve karakter unsurları sebebiyle ortaya koyamamak olmasın ? Bir an için yetenekli ama sosyal ortamlara alışmakta güçlük çeken içimizden bir insanla karakterini sahaya yansıtmakta güçlük çeken forma numarasında 9 yazan futbolcuyu karşılaştıralım bir fark var mı ?

olayı daha da derinleştirirsek zamanla insan kendini bulunduğu ortama, yeni arkadaş çevresine ve yeni ortamına alıştırdıkça daha rahat hareket etmesi en azından karakterini daha rahatlıkla ortamına sunması kaçınılmaz bir gerçektir.. Bu zamanın getirdiği rahatlık payının ismi de hepinizin taktir ettiği üzere alışmadır.. Peki şimdi bu durumu henüz yeni girdiği, farklı bir futbol kültürü ile tanışan 9 numaralı futbolcu ile karşılaştırırsak ? Karakter olarak bir fark var mı ?

Zaman herşeyi gösterecektir, alışma payının ne kadar sürede geleceğini de gösterecektir, uyum ve uyumsuzluğu da gözler önüne sunacaktır.. Ama bunun içinde bu ülkenin futbol kültüründe pek yeri olmayan bir şey gerekiyor o da sabır.. Daha 2-3 sene önce şampiyonlar ligi kupasını havaya kaldıran, guardiola'nın bile kabul ettiği eşsiz sistemi kuran insanları acımasızca eleştirenlerin ülkesinde istenebilecek en son şey herhalde.. dünyanın futbol ülkesi, beynin hünerli ayaklara en iyi şekilde hükmettiği futbolcuların yeri olan brezilya'da ki kafalar maldonado ile karşılaştıranlardan çok daha büyüktür..

2 Ekim 2009 Cuma

Mehmet Topal Aranıyor !

0 yorum


İnsanlar farkındadır herhalde.. Sadece galatasaraylılar değil galatasaray dışında bir takımı destekleyen az çok futbol bilgisi olan kişilerinde gözünden kaçmayacak bir gerçek var ki mehmet topal inanılmaz derecede formsuz.. hatta dibe vurmuş durumda, dünden daha kötüsünü göremeyiz bundan sonra..

Biz ilk olarak müzmin sakat tobias linderoth'un yokluğunda o bölgeye epey dar geleceğini düşünmüştük genç, yağız delikanlının ama topal o bölgeye değil dar gelmek linderoth'u bile ülkesine gönderecek kadar sağlam top oynadı, hatta yerinde oynamadığı mevkilerde bile olağanüstü bir azim gösterdi.. Geçen sene defans fakiri olunan dönemde paşalar gibi top oynadı en gerilerde..

Enteresan şekilde daha önce de uzun süreli sakatlıklar yaşamasına rağmen sakatlıktan sonra en kötü formunu frank rijkaard döneminde göstermeye başladı.. 3-4 senedir istikrarlı futbolundan taviz vermeyen topal'ın dibe vurduğu an kesinlikle dünkü sturm graz maçıdır.. İlk goldeki kendine yakışmayan güçsüz hamlesi topu savuşturmaya yetmediği gibi grazlı oyuncunun önüne düşen top akabinde gol geldi.. Keza ikinci yarıda yaptığı hata muhtemel ikinci golün eşiğinden döndürdü sturm grazı..Bu denli istikrarlı bir futbolcunun kariyerinin en verimsiz dönemini yaşamasındaki sebepler çok çeşitli olabilir.. İlk olarak mevkisindeki ciddi rekabetin topal'ın üzerinde baskı oluşturduğu ihtimali değerlendirilebilir.. Ama geçmişe bakıp geleceğe dair bir buket sunacak olursak o topal değil miydi koca isveç milli takımının oyuncusu ile rekabete girip formayı kazanan.. Şimdi ayhan, sarp, barış, linderoth ile mi rekabete giremiyor ? Açıkçası bu ihtimalin topal'ın futboluna negatif bir etki yaratacağını düşünmüyorum..

Bir diğer ihtimal rijkaard'ın beklentilerinin topal'ın futbol karakterinden fazla olması olabilir ki bu ihtimal bana kalırsa topaldaki düşüşte etkin bir rol olabilir.. Klasik bir geyik ama topu ayağından çıkarabilme sözünün topalda oldukça eksik kalması ve oyun içi görev dağılımına kapasitesinin, taktik varyasyonlara uyumunun şu an itibariyle yeterli olmaması burda daha yüksek bir ihtimal gibi.. Her futbolcu bir taktiğe anında uyacak diye bir kural elbette yok ve anlaşılan o ki topal rijkaard'ın beklentilerini sahaya sunmak isterken oyununa konsantre olamıyor, kendinden emin değil daha da öte güveni yok.. Açıkçası bunca adamla forma savaşına giren, futbol karakterinde istikrardan başka birşey olmayan topal'ın özel hayat vb.. sebeplerden dolayı böyle ciddi bir düşüşe girdiğine ihtimal vermiyorum.. en yüksek ihtimal taktik varyasyona ayak uyduramamasıdır..

Umarım topal'ın bu futbol'u yürümeye yeni yeni alışan bir çocuğun sağlam adımlarla yürümeden önce ufak tefek sendeliyişleridir.. Aksi taktirde senelerdir oynadığı mevkide her teknik direktörün ilk olarak ismini yazdığı topal'ın futbol karakterinin rijkaard'ın beklentilerine sonuç vermediğini görmek bizleri çok üzecek..

Related Posts with Thumbnails

Kimsin Sen ?

 
Super Mario Jardel - Template By Blogger Clicks